29 Ağustos 2010 Pazar

Gerçekler

Sadece hayaller mutlu sonla biter. Çünkü hayallerde mücadele etmen gerekmez, çünkü hayallerde güçlü olman gerekmez, çünkü hayallerde ipler zaten senin elindedir. Hayallerde ne şansın döner, ne bir terslik olur, ne de başka her hangi bir sıkıntı çekersin. O senin dünyandır ve senden başka kazanan olmaz, olamaz.

Oysa, gerçek hayat bu kadar basit değildir. Gerçek hayatta güçlü olman, ayakta durman gerekir. Pes etmemen, düşmemen, vazgeçmemen, bırakmaman gerekir. Hayatta kazanacaksan kafanı toparlayacaksın, nerede ne yapman gerektiğini bileceksin. Sabır ister hayat, emek ister, inat ister. Ve tabii ki kaderin de yüzüne gülmesi gerekir.

Başarı gökten düşmüyor, prestij, saygınlık, güç ve onur gökten düşmüyor. Tırnaklarınla kazımadan kazanamıyorsun. İşler gerçek hayatta, hayallerdeki kadar kolay yürümüyor.

İşte 94 yaş grubu sezon finalinin özeti buydu herhalde.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Ben

Gece çok geç bir saat değil. Ve yalnızım şu an, benimle tek konuşan, zihnim. Geceyi de yalnızlığı da seviyorum. Ama yalnızlığın azı güzel. Bazen, bunaldığında kalabalıktan ve seslerden, bir boşluk aradığında kendine, o zaman kendine ayıracağın bir müddet, işte o zaman güzel yalnızlık. Geceye gelince, ben doyamıyorum gecelere. O karanlığı, o serin havayı, gecenin verdiği mahremiyeti, özgürlük hissini ve o özgürlük hissinden aldığım cesaret ve heyecanı seviyorum. Yine de dayanamazdım hep geceye, gözlerim arardı ufukta doğacak güneşi.

Lütfen bu yazıda saçmalamama izin verin, çünkü saçmalamak benim de hakkım olmalı. Biraz zihnimi boşaltmak, düşünmeden yazmak, keyfi davranmak istiyorum, buna ihtiyacım var. Çünkü ben değiştim. Tamamen değil ama, biraz. İçimde var olan bir güdü serbest kaldı. Artık pişmanlığa yer yok gönlümde, işte bunu değiştirdim ben. Artık duraksamak yok, çekinmek yok, endişelenmek yok. O an hissettiğimi yapacağım artık. Hani gittim ya Londra'ya dil okuluna, ben orada asıl bunu öğrendim, içimden geleni o anda yapmayı. Tabii ki bu bir günde olmayacak, her gün biraz daha, biraz daha açılacağım.

Peki müsaade ederseniz bir soru sorabilir miyim sizlere? Ben kimim, neyim, nasıl tanıyorsunuz beni? Eminim herkesin aklına belli bazı ortak şeyler geldiği gibi, kişiden kişiye değişen cevaplar da vardır. Ve ben işte en çok o değişken cevapları seviyorum kendim hakkında. Çünkü değişmek, kendini yenilemek, bu çok güzel bir duygu. Kendini farklı, kendini özel hissetmek; hepimizin istediği bir şey bu. Ben de bunu başardığıma inanıyorum, Ali Kazgan'ın tanıdığınız diğer insanlardan ufak da olsa bir farkı olduğuna inanıyorum. Kabul ediyorum; çok narsist, çok budalaca bir düşünce bu, ama buna inanıyorum işte ve eğer gerçekten haklıysam, benim bu hayattaki başarım işte budur.

Şu hayatta çok istediğim bir şey var, seneler seneler sonra, ben artık yaşlı bir adam olduğumda ve geriye dönüp hayatımın çetelesini tuttuğumda, yaşadıklarımdan mutlu olmak istiyorum. Son günlerimde kendimle gurur duyabileyim istiyorum. Hayatımın sonu, kendi işimi kendim göremeyeceğim zamandır benim için, yaşla başla bir alakası yok. En azından ben buna inanıyorum.

Daha kendimi anlatabilirim aslında, bıkmadan yazarım saatlerce. Ama artık harfler istediğim hızla dökülmüyor parmaklarımdan. Zihnim yoruldu. Bu da bu yazının sonu demek oluyor. Umarım kafanızı şişirmedim. Hoşçakalın, şimdilik.