19 Eylül 2011 Pazartesi

Sevmek Nedir Bilmem

Sevmek nedir bilmem
Bilmem anlamam
Sevdiğinin karşısında durup da
Ondan kilometrelerce uzak olmak nedir
Bilmem
Göz göze gelmeye hem ölesiye korkup
Hem de pervasızca o içgüdüye itaat etmek nedir
Bilmem
Sevmek nedir bilmem
Bilmem anlamam
Bir sabah vakti
Kendine seviyorum demek
Ve titremek
Titremek için için
Soğuk suyla alakasız titremek
Nedir bilmem
Kendini kandırmak
Sırf aşık olmaya acıkmaktan
Sevdiğini sanmak nedir
Bilmem
Reddedilmek nedir
O gece durup durup
Reddedildiğini hatırlamak
Sürekli tokat yer gibi
Nedir bilmem
Bir gülümsemeyi
Unutmamak
Unutmayı istememek
Bir fotoğraf gibi kafada taşımak nedir
Bilmem
Sevmek nedir bilmem
Bilmem anlamam
Tanımadığın birine nefesini kaptırmak
Nedir bilmem
Sayfaları acınası kelimelerle doldurmak
Nedir bilmem

Sevmek nedir bilmem
Bilmem anlamam

4 Eylül 2011 Pazar

Şahinin Pençelerinden Akan Süt

Babalarımızın ayak izlerini takip ediyoruz. Gün geçtikçe onlar gibi konuşuyor, onlar gibi yiyor, onlar gibi gülüyoruz. Babalarımız bizim için bir Tanrı modeli.

Vicdan hürriyeti istiyorum.

Kendimi bir miktar Charles Bukowski'ye benzetiyorum. Büyük ihtimalle okuduğum kitabın gazından ama bana öyle geliyor. Hatırlar mıyım bilmiyorum, ama yaşlı bir adam olduğumda tekrardan Charles Bukowski okumak istiyorum.

Artık hepimiz sonbahar insanlarına dönüşmeye başlıyoruz. Şort yerine kot tercih ediyoruz, akşamları üstümüze kazak alıyoruz, yazın ne kadar güzel geçtiğini anlatıp duruyoruz, okullar açılacak diye üzülüyoruz vesaire.

Düzenli bir hayat istiyorum.

Klasik müzikle asla huzur bulamadım. Gerçi huzur bulmak için müzik dinlemem zaten. Sesle huzur yakışmaz birbirine.

Neyse ya, Allah'a emanet.