21 Aralık 2016 Çarşamba

Mi Diyez ve Ezogelin

bir zamanlar piyano çalardım en azından çalmayı bilirdim belki şimdiki aklım o günlerde olsa bırakmazdım yaratırdım bir şeyler mozart seviyesinde müziksel zekam olduğundan değil de yaratırdım bir şeyler doğaçlama çalardım içten çalardım kendi özümü insanlara bir de o yolla sunardım çünkü mesele paylaşmak aslında tek başına olmak da güzel belirli açılardan fakat paylaşmak da bir ihtiyaç benim kendimden başka paylaşacak neyim var al al yüzde bilmem kaçım senin olsun yüküm hafifler belki de böylece güzel de olur belki artık ayaklarım toprağa değil de havaya basar sana kendimden verdikçe yerden biraz yukarda daha heyecanlı bir düzlemde yürümek ve yatmak ve koşmak ve yüzmek düşüncesi ilgi çekici heves uyandırıcı serbest çağırışımdan eğer bilinç altı açıklanabiliyorsa size kolay gelsin tabii derdiniz benim biliç altımı çözmekse şu an serbest çağırışımda altındayım buradan soluğa oradan da çimenlere geçtim dediğim gibi kolay gelsin ibr demlik çayım yok çayım olsa paylaşırdım onu da karman çorman çorban çorbam içim dışım çorba oldu içim dışım soğuk oldu şehrin kuzeyi gerçekten çok soğuk atar damarlarıma kadar üşüyorum soğuğa batıyorum bazen bazen soğuk kalbime dokunuyor çareyi de çorbada buluyorum maviyle grini seviştiği koyu gökyüzüne çorba içmek yakışıyor bir de çay çay içmek de yakışıyor iki lirayla gerçi artık asgari üç lira şart ama ben birkaç sene geriye döneceğim kasten iki liraya kumar oynamak da yağmur havasında daha bir güzel üzerimde beyaz gömlek yüzyıldan yaşlı merdivenleri iner serçe parmağım kadar bir sokakta oynardım işte kumarı sanırım o günler daha güzeldi en azından daha bencil olabildiğim günlerdi ve artık herkes aynı şeyleri konuşuyor dilim çıt diyor kesiliyor

15 Aralık 2016 Perşembe

Birkaç Günden Gelenler

Ben makinaya bakıyorum, makina bana bakıyor.

Sessiz sadece. Arkada çalan şarkıyı boşver, sessiz işte.

Yazmak bir garip geliyor şu an, konuşmak kadar garip geliyor. İçin için yazmak istemiyorum aslında, çünkü ne diyebilirim ki? Neden?

Biraz huzur, biraz içe dönüklük. Bu an bundan ibaret. Kendimi dinlemek değil de, kendimle karşı karşıya kalmak. Yaralarıma, morluklarıma, yanıklarıma, sakatlıklarıma bakmak. Bu an bundan ibaret.

Eylemlerden kaçıyorum. Çöp dökmekten kanepede oturmaya eylemler çok ağır geliyor. Tam çeneme bir yumruk atılmış, sızısı yavaşça yayılıyor. İnsan hayatının dalgalar halinde seyrettiğine gönülden inanırım, mutlaka anlatmışımdır. Bu sefer okyanus fırtınası gibi geçti ve yorgunum. Hatalarımdan, amaçlarımdan, tanıklıklarımdan, tecrübelerimden yorgunum.

Seyir halinden çıktığıma göre, sırada ne var? Şimdi ne yapacağım?

Çok soğuk günlerden geçiyorum. Gecenin Üçünde sükuneti ve hüznüyle, Yakarım Geceleri soğuğundan ve kahrından geçiyorum.

Nedir samimiyet, nedir yalnızlık, nedir korku ve nedir insanlık?

Kendi çaresizliğim, endişem ve yıpranmışlığım böyle bir seviyeye hiç gelmemişti. Bir çizgi üzerinde asgari ve azamiye göre belirli yerler değil seviye, bir kürede yüzeye oldukça yakınlarda bir nokta bu bahsettiğim. Aklıma daha kötüsü geliyor çünkü daha kötüsü her zaman mümkün, fakat mümkün olmasa olmaz mı?

Neredeyse varlığımdan utanacağım.

Takatimin kalmadığı yere geldiğimi söyleyeyim, böylece gerçekten takatsiz kalmak zorunda kalmam, o sınıra sürüklenmem belki de. Son sözlerim de bunlar olsun bu günlük.