10 Mart 2017 Cuma

11'inci Hücre

Sene 2007, nerden baksan 10 sene olmuş. O zamanlar oraya atanalı kaç, bir 3 sene olmuştu herhalde. Müdür talimat vermişti, 11'inci hücredeki mahkumu salıyoruz acilen diye. O hücre dolu muydu müdürüm demiştim hatta, çünkü tecrit hücreleri genelde boş olur, öyle kolay kolay adam atmazlar oralara. Çok soru sorma demişti bana, darbe yıllarından siyasi bir herif işte, sen çıkar demişti. Darbe mevzusu hortlamıştı da aklanma çabaları oluyordu bunun gibi. Başa gelen çekilir dedim, emirdir dedim gittim hücrenin başına.

Hapishanenin o kanadı da tesisin en eski kanadı, 3-5 kişinin baktığı, pis, loş, soğuk bir yer. Tecrit hücrelerinin koridora bir girdim, in cin top oynuyor. Böyle garip, böyle tekinsiz bir yer. Ben B Blok'a bakardım; tecrit kanadını görünce kendime Allah belamı versin bir daha benim bloktan şikayet edersem demiştim. Adımlarım gümbürdeye gümbürdeye yürüdüm, geçtim 11'inci hücrenin karşısına. Tam kapıyı açacağım bir viyaklama duydum. Yan hücreden geldiğini anlayınca sesin çok da önemsemedim ama dönüp o kapıya bakmış bulundum bir kere. 12 numara, son hücreydi o, kapısında hala kan lekeleri duruyor. Tövbe çektim bir, açtım kapıyı 11'in.

Cılızdı hücrenin içine giren ışık, o yüzden ilk başta güç bela gördüm adamı. Zaten koca kanatta insanı huzursuz etmeyen hiçbir şey yoktu, o adam da doğal olarak bir değişikti. İki büklüm yatıyordu yerde bir köşede. Birader kalk ayağa diye seslendim, cevap falan yok. Hiç tepki yok. Birader kalksana dedim daha yüksek sesle, bir hırıltı çıktı ağzından. Baktım olacak gibi değil, mahkum kalk diye bağırdım. He hö bir sesler çıkardı, güç bela kalktı ayağa, gerçi halinden tavrından anladığım kadarıyla acele ediyordu, ama işte mecali mi yoktu nedir uzun sürdü.

Çık dışarı dedim. Yerinden kıpırdamadı. Çık dedim sertçe, ağır adımlar attı dışarı. Adamın üstüne ışık vurunca önce o afalladı, ardından ben. Elemanın kafasına 3 tel saç, sakal desen kuş yuvası gibi, bedeni bir yamuk böyle, çarpık çurpuk. Bacak sakat, eller titrek falan. Ağzında diş kalmamış. Gördüm bunu bir tuhaf oldum. O da beni gördü bir tuhaf oldu. Gördüğünden emin değilim gerçi, çünkü adam bana bakıyor ama boş bakıyor, anlamadan bakıyor. Gözlerinde hiçbir şey kalmamış adamın, ceset olsa böyle bakar. Buna dedim işte, kardeş beni takip et diye, hırladı. Sesi de bir boğuk, bir kısık böyle. İki adım attım, takip etmedi önce. Yürü dedim, gene bir hırıltı çıkardı. Biraz ileri gittim, gelsene lan diye bağırdım gelmediğini görünce, he gibi bişey dedi yürümeye başladı. Çıkıyorsun dedim, mapusluk bitti dedim buna.

O görüntüyü silemedim hala kafamdan. Bana bir baktı ki gözlerinden hiçbir şey okunmuyor. Yok yani, bir mana yok. Ağzı bir oynadı ama gülüyor mu, ağlıyor mu, sinirlendi mi belli olmuyor. Suratı bir garip çarpıldı böyle, kalakaldı. Ses yok, sada yok, tepki yok. Bomboş. Bakıştık öyle. Sonra dayanamadım yürümeye başladım, o da beni takip etti. Tasfiyeyle ilgilenen arkadaşa teslim edince bu adamı avluya çıktım, yaslandım duvara oturdum yere. Bir süre kaldım öyle.

O olayın üstüne bir 5 sene daha gardiyanlık yaptım. Sonra canıma tak etti, gittim istifa ettim, eldeki bir miktar parayla büfe açtım. Neden istifa ettim diye düşündüm, gardiyanlık yapardım daha çünkü, yaşım gençti, terfi falan da almıştım. Galiba o adam yüzünden. Dile kolay, 26-27 yıl tecritte kalmış adam. Yalnızlıktan, karanlıktan, acıdan, işkenceden, korkudan tükenmiş, hayattayken ölmüş. Herhalde ondan sonra bir yalnızlık korkusu sardı beni, acı çekme korkusu sardı. Bu dünyada böyle insanların da olduğunu fark edince ister istemez değişiyor insan. O yüzden çok da kafana takma, seninki öyle dert falan değil. Gelir geçer. Allah sonunu o garibana benzetmesin, gerisine şükür.