22 Mart 2018 Perşembe

Yüzünde gördüğüm bazı
Sıkıntılar ya da kederler
Ve sevinçler bazen
Bazen şefkatler
Aynı ifadeleri ben
Sabahları erken saatte
Akdeniz'i izlerken de görüyorum

Gözlerinde gördüğüm
Yıldızlar, bulutlar
Öğlen güneşi ve şafaklar
Yahut sağnak yağmurlar
Gökyüzü beliriyor senin
Gözlerinde, gözlerimin önünde

Durduğumuz yerlerde
Engin okyanuslar yüce
Dağlar, uçurumlar
Birbirine dokunmayan
Anılar, bizi kar ve
Çöl gibi uzak tutuyor birbirimizden

Yüreğimde duyduğum
Birkaç keşke, ya olsa
Uzanamayan ellerim
Bana saklamadığın kelimelerin
Bizi kol kola, can cana göremeyen
Sokaklar, senin olağan
Güzelliğine bir kat olağanüstülük
Sürüyor

15 Mart 2018 Perşembe

Bakmasan Daha İyi

Yavaş. Durgun. Kıymetsiz. Takvimin ilerleyen günlerinde bir renksizlik var. Toprak kuru, rüzgar soğuk. Fırtınalı günlerde İstanbul Boğazı'nın aldığı o üzgün renk gözlerimin önüne geliyor harekete geçmediğim her saniye.

Boğazımda kahvenin tadı güzel ama içinde durduğum fotoğrafa tesiri yok. Düşüncelerimi eylemlere dikmek istiyorum, dikiş tutmuyor. O eylemler o düşüncelerin üstünü örtemiyor. Sanki düştü düşecekler.

Biraz yıpranmışlık Tezer Özlü kitaplarına yakışıyor. Bugün düşünmek zor, bağlamak zor, zorlamak zor. Ne yapıyorum ben kendimle?

Hayatımı kısmış gibiyim. Bu bezginlikten, bu bunalımdan daha iyisini yapabilirim. Fakat bugün değil. Bugün beyaza değil, siyaha yürüyorum.

Tatsız bir et çiğnediğimi hissediyorum. Sanki yetersiz, sanki kötü, sanki sıkıcı. Yaldızlı bir yüzeyi kazıyorum, altından bir bok çıkmıyor. Boş ve faydasız.

Sanırım bir gün geri dönüp bakınca, bu geceden bir şey anlamayacağım. Hiç yaşanmasa da olurdu. Patates soyacağım, ama neden? Bulaşık yıkayacağım, ne için? Kitap okusam, ne fayda? Ders çalışsam, ya sonra? Yatsam, uyumadıktan sonra ne sikime yatayım ki?

Sen neredesin, sen ne yapıyorsun? Sen kim olduğunu biliyor musun? Sana kötü haberlerim olsa, beni affeder misin? Bu gece beni anlamaya zahmet etmezsen daha iyi edersin. Soru soracaksan benimle ilgili olmasın. Bakınca anlayacaksın, taşan bir cezve Türk kahvesinden farkı yok bu gecenin. Bilmiyorsun. Senin hakkında düşünmek istiyorum bir süre, sen artık her kimsen.

Bebek adımları. Paçavralar. Paçavraları kaldır at, ne kaldı geriye? Bir işe yarayacak mı?

Kötü günlerle nasıl başa çıkarsın? Çay mı demlersin mesela? Ya da karaktersizsen mesela, boş ve sığ bir adamsan, hayatın kolpaysa, mal mal hareketlerin varsa, dallamaysan ulan işte yani, o zaman ne yaparsın? Kendini bir sik mi sanırsın? Savunma mekanizmalarını mı devreye sokarsın? Peki ya acizsen, eziksen, zavallıysan? Kabullenir misin bunu? Ayağa kalkmaz mısın? Eziklikten zevk mi alırsın? Bir anda sinirlendim.

Bazı şeyleri kişiselleştirmek beni rahatsız ediyor. Beni kötü yönde etkileyen yüzleşmeler bunlar. Değerimi düşüren kendi şeytanlarım. Pislik ve çamur.

Eğer bir süre tepende asılı kalıp, bir yara bıraksa bile gidiyorsa üzüntüdür. Eğer gitmek bilmiyorsa bunalımdır, hastalıktır. Eğer sik sok sebeplere aşırı tepki vermekse, samimiyetten uzak, şova yönelik hareketlerse ve şıp diye üstünden atabiliyorsan özentiliktir, öyle özentiliğin de amına koyayım ya neyse.

Neden?

Çok garip değil mi? Nezle olmak gibi kötü bir his değil mi? İnce bir huzursuzluk, olan biten bu. Büyümeye hazır, olan biten bu. Panzehirini bulmak istediğim zamanda bulamıyorum, olan biten bu.

9 Mart 2018 Cuma

Kırık Kemik

Ne kafa kaldı ne de denge.

Göstere göstere geldi düşüş. Üstümdeki şu ölü toprağı, şu bağlı basiret açılmıyor, kaldı ki ben de açmak için çok az şey yapıyorum. Böyle durumlarda insanın aklı yara alana kadar başına gelmez. Ki bugün olan budur bana; yara almak.

Geriye dönüp bakınca, neden diye sorunca cevabı bir yorgunlukta, bir bıkkınlıkta görüyorum. Bir ağırlıkla, bir pasiflikle alakalı. Hayatım boyunca kuru laf kalabalığından nefret ettim; toplantılarda dikkatimi toplayıp da konuşulanı dinlemem, uzun süren konuşmaları dinlemem, seminerler falan zaten kahır bela bana. Eylem içermeyen bir şeyden hayır gelmiyor bana. İki elimi kullanmadan dahil olamıyorum hiçbir şeye.

Başıma açtığım belayı toplarım bir şekilde; tanıyorum kendimi o kadar. Bugüne kadar çoğunlukla başardım bunu, başarısızlıklarım ise bana zarar verecek kadar büyük olmadı, biraz şanstan biraz da benimle alakalı.

Ama işte bir kemiğin kırılsa kemik bir şekilde iyileşiyor da kemik iyileşene kadar acı çekiyorsun. Çeşitli sıkıntılarla, engellerle uğraşıyorsun. O kemiği kırmamak senin elindeyken de kırık bir kemik feci asap bozuyor.

Bazen nasıl bu kadar dallama olabildiğime kendim de inanamıyorum.