8 Nisan 2019 Pazartesi

Söylenmek ve Ertesi Sabahı

Tam olarak kimiz biz? Biz, yani bir asrın kıçıyla diğer asrın başı arasında hayatın davetine icabet edenler; bizi nasıl anlatabiliriz biz? Biz dejenere kumarbazlar mıyız, açgözlü ve kudurmuş köpekler? İnsanlık denen o koca yükü sırtlanarak bir adım bile olsa onu ileriye taşıyabilecek topluluk muyuz yoksa kibrimizde boğulan alelade yığınlar mı? Yoksa akli melekelerini hızla kaybeden bir dünyada mantığı canlı tutan özverili bahçıvanlar mıyız? Biraz hepsi, biraz hiçbiri gibi geliyor bana zira uzayın içindeki bu küçücük noktada hayatlarımıza ütü yapmak gibi boktan işlerle sevdiğin karşı cinse ilan-ı aşk etmek gibi en azından kendi içinde olağanüstü işleri aynı gün içinde yapmaya kadirsek eğer, tek bir boyut bir siki anlatmaya yetmez.

Gözü görmeyen, kulağı duymayan, kafası basmayan dangalakların bile anlayabildiği şu gerçeği es geçmeyi başarabilecek kadar malsanız tekrar edeyim; zor zamanlardan geçiyoruz. Açız, yorgunuz, belirsiziz, kavga halindeyiz ve kazanmaya çok ihtiyaç duyduğumuz çok şey var ki bu şeyler öyle lüks falan da değil. Dışarıdan bakınca puşt puşt tipler olarak gözüküyorsak eğer sebeplerimiz var. Ki bakın ben çağdaşlarımın sözcüsü falan da değilim, ki bu da bilmediğiniz bir şey değil zaten.

Ben kendimi motive etmek için söylenmeyi kullanırım yeri geldikçe. Şikayet etmek, mızıkdanmak veya eleştirmekten farklı olarak söylenmek eylemin kendisine duyulan, aslında içi çok da dolu olmayan bir öfkeyi dışa vurmaktır, ki önceki üç farklı eylemin de üç farklı açıklaması vardır. Bu yazdıklarım tam olarak bu, söylenmek. Çünkü hedefleriniz, hayalleriniz, başarılarınız veya başarısızlıklarınız, umutlarınız, korkularınız bazen sizi motive etmeye yetmez. Bazen sabaha yataktan kalkmak için daha çabuk bir şeye ihtiyaç duyarsınız. Söylenmek benim kısa vadeli çözümüm.

Benim duygu durum kaynağım çok çeşitlidir. Mesela gamsızlığı beceremeyen bir kardeşim var ya da uzun süre olumsuz kalamayan bir dostum da var. Fakat ben çoğu duygu durumuna girip çıkabiliyorum. Çok mu faydalı peki? Vallahi faydalı ya, yalan söylemeyeceğim. Bunu söylüyorum çünkü son aylarda bu çeşitliliği geliştiriyorum. İnsanın olgunlaşmada sınırları varsa bile ben oradan baya uzağım, yakın zamanda kat ettiğim mesafeden biliyorum.

Geri gelelim; hayatımın yakın tarihi olan şu yaşadığım süreç öfkemi törpülüyor. Daha doğrusu öfkeli olma kabiliyetimi törpülüyor. Ama yine de bazı an geliyor, öfke tıslamak, tükürmek, dilini titretmek istiyor. Böyle zamanlarda ben ne yapıyorum? Söyleniyorum.

Koduğumumun madalyonun iki yüzü hikayesi, onu diyorum. Edirne'den batıya geçmek her derdin çözümü değil, onu diyorum. Bazıları burayı cennetin yedinci katına eş tutuyor fakat dünya aynı dünya, yerin önemi yok, onu diyorum. Ama işte burada aydınlık yüzü o sikik madalyonun gerçekten aydınlık, benim yerimin karanlık ve iyice karanlık madalyonunun aksine. Sadece karanlık yüze, aydınlık tarafı güzel diye tepkisiz kalmıyorsunuz veya o yüzü göz ardı etmiyorsunuz, onu diyorum.

Bu arada buradan mutlu olmakla ilgili bir anlam aramayın, salak olmayın, mutlu olmak kolay da değil ucuz da. O öyle olsun bu böyle olsun diyerek mutlu olunmuyor. Mesele burada söylenmeyecek kıvamı korumak, o seviyede olmak. Her halükarda ben diyeceklerimi dedim. Yarın sabah kalkabileceğim. Sonrasını artık göreceğim. Siz de öyle yapın; önce sabahı görün, ilerisini sonra düşünün.