21 Ağustos 2024 Çarşamba

Ben Mesela Uçamam Mesela

İnsanın kendi kendini çözmesi çok zor. Ne istediğini bilmesi çok zor, ne istemediğini bilmesi çok zor, neden emin olduğunu bilmesi çok zor, neden şüphe duyduğunu bilmesi çok zor, neyin ona huzur verdiğini bilmesi çok zor, neyin huzursuzluk verdiğini bilmesi çok zor... Bitmeyen derya deniz sorular. Sonu yok. İstirahati yok. Mesaisi yok.

Ben büyük bir sanatçı değilim. Benim toplumda bir ağırlığım yok. Bir takım kişilere bir takım konularda ilham vermiş olabilirim belki zamanında ama kitleleri peişmde sürüklemedim. Sürüklemiyorum da. Kanaat önderi değilim. Ünlü değilim. Siyasi bir lider değilim. İş dünyasının önde gelen simalarından değilim. Mucit değilim. Bir aralar olurum zannetmiştim.

Hayatımın merkezinde yer kaplayan günlük bir yaşam var, geri kalanları çok baskılıyor. Müşteriyle toplantıya girmek gibi mesleki konulardan kahve bardağını suda durulayıp bulaşık makinasına kaldırmak gibi ev işlerine kadar bütün hayatı domine eden günlük hayat var. İnsanoğlu günlük hayata rağmen bütün bir hayat yaşamaya çalışıyor. Fatura kesmeyi, matematik çalışmayı, ütü yapmayı, dedikodu yapmayı aşmaya çalışıp bütün bir hayata, günlük hayatın ötesine ulaşmaya çalışıyor. Mesela kaç zamandır yazmaya vakit ayırmaya çalışıyordum. Günlük hayatımı elimin tersiyle ittiğim zaman yazmaya vakit buldum.

Otuz yaş büyük bir viraj gibi hissettiriyor. Klişe sanırdım, gerçekmiş. Virajı savruk, dağınık alırken anlıyorum. Anlamadan hayatıma devam edebilseydim muhtemelen daha mutlu olurdum. Emin değilim. Mutluluk var ama ömür boyu yetecek kadar yok. Anlamasaydım da bir ara yine mutsuz olurdum. Duygular bir yere tutunmuyor.

En son ne zaman ümitkar yazdım? İnançlı? Olumlu? Hatırlamıyorum. Tekrar ediyorum, yazmışımdır, bedbahtlık mezara kadar takip etmiyor insanı. Ama kökende belli ki olumlu bir şeyler yok. Yoksa kanıtı olurdu. Olumsuzun kanıtı var. Karşında duruyor. Karşımda duruyor.

Ergenliğimizi ne kadar arkamızda bırakıyoruz? Bu illet ne zaman tam anlamıyla son buluyor? Yaşla mı? Evlilikle mi? Ebeveyn olunca mı? Tecrübeyle mi? Ergenlik beni ölüm döşeğimde terk edemez, daha önce gidecek. Siktir olup gidecek hem de. İstemiyorum. Ergenlikten tiksiniyorum. Hala bir yerlerde bir tutamını, bir kısmını, bir parçasını hissediyorum. Siktirsin. İstemiyorum. Ergenlikten tiksiniyorum.

Planlı yazamıyorum. Kuramıyorum. Bir yerlerde bağlar kopuyor. Yazar olamayacağım gibi duruyor. Belki olurum ama olamayacağım gibi duruyor. Yazar olmayı hedefliyorum gibi durmuyorum zaten ama o başka bir konu. Daha doğrusu tek bir konu değil.

Nihilizmle okulda tanıştım. Edebiyat dersinde. Babalar ve Oğullar. Turgenyev. Bana çok abartı gelmişti. Gerçeklikle bağı kalmayana kadar ilerletilmiş gibi. Bir felsefe olarak kullanılamayacak kadar uçta. Şimdi bu yaşımda, hala tam olarak katılmasam ve abartı bulsam da, değerini görüyorum. Aynı şey black metal için de geçerli.

Sanki hayatımdan bir şey olacak ama sakız gibi uzuyor o olacak kısım. Sürekli rötar yapan bir uçak gibi. Yarım saat sonra kalkacak. İki saat sonra kalkacak. Beş saat sonra kalkacak. Uçak yolculuklarını da sevmem. Havasız teneke kutulara konserve balık gibi tıkıştırılıyoruz.

Yazdıkça birini dövmüşüm de hırsımı almışım gibi hissediyorum. Bir sonraki saçmalığa yer açılmış gibi hissediyorum. Yazacak bir şeyim kalmayınca da kendimi boşlukta hissediyorum. Olumlu anlamda. Dünyanın üzerinde ilk defa süzülen astronot anlamında.