18 Nisan 2010 Pazar

Gitmek

Herkese selamlar.

İlkbahar bütün güzelliğiyle gelmişken, güneşli günler ve ılık havalar birbirini kovalarken, benim de içimde inanılmaz bir gitmek isteği, bir özgürlük arayışı doldu. Yani, herşeyi bırakmak, gitmek, yürümek istiyorum. Hiçbir bağ, sorumluluk, yük, amaç almadan gitmek, uzaklaşmak istiyorum.

Hatta öyle ki, ne zaman yola çıkacağımı bile seçtim; gün yeni yeni batarken, hafif bir meltem bana eşlik ederken, biraz ürpertiyle, arkama bakmadan ama son bir kez ardımda bıraktıklarımı düşünerek, güçlü bir nefes verip yola çıkacağım. Ne kadar, nereye, nasıl gideceğim önemli değil, sadece gideceğim.

Ama hala buralardayım, evimde oturmuş, size hayalimi anlatıyorum, ve hatta birazdan evden çıktığımda ne tek başıma olacağım, ne yanıma hiçbir şey almamış olacağım, ne de bilinmezliğe gidiyor olacağım.

Bir gün sizlere gerçekten bu hayalimi gerçekleştirdiğimi söyleyebilmek dileğiyle, hoşçakalın.

2 Nisan 2010 Cuma

Sönen Aşkın Hikayesi

Büyük, şık bir evim olduğunu yeniden hatırladım salonuma girdiğimde. Hemen ardından karımın çok zevkli bir kadın olduğunu da itiraf ettim bir kez daha kendime. Ev sıcak olmasına rağmen ceketimi üstümden çıkarmadım, ceket giymeyi ve ceketin verdiği o havayı seviyorum. İlk başta yeni çöken akşamı izlemek için pencereye yöneldim, ama sonra gözüm boy boy çerçeveler içindeki resimlere takıldı ve sanki beni kendilerine çekiyorlarmış gibi onlara yöneldim.

Resimlerden ilk gözüme çarpan evlenmeden önceki ilkbaharda çektirdiğimiz bir haftasonu kaçamağı resmi oldu. Ben, o zamanlar nişanlım olan karım, Sinan, Sinan'ın sevgilisi Buse ve ev sahibi Çağla gitmiştik. Ev Yalova'daydı, tam olarak Yalova'nın az dışında. Deniz kenarında, bir tepenin dibinde, bahçeli, harikulade bir yazlık eviydi. Tepeye çıkıp piknik yaparken bir anda karım boynuma sarılmıştı, Buse de bu anı ölümsüzleştirmişti. Karıma dikkatle baktım. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Son zamanlardaysa ne böylesine güldüğünü gördüm, ne de sarıldığını hissettim. Hatta öyle bir haldeyiz ki, omzuma dokunursa kendimi şanslı sanıyorum.

O fotoğrafın hemen sağında ondan da eski bir fotoğraf vardı. Yeni yeni buluşmaya başladıkları yıllarda, Aşiyan kıyısında çekilmişti. Arkadaşlıkla aşk arasındaki o ince çizgideydik. Yanımızda karımın en yakın arkadaşı Mine vardı, o dönemde yeni çıkmış fotoğraf makinelerinden almıştı ve neredeyse her şeyin fotoğrafını çekiyordu. Onlardan biri de buydu işte.

Bir anda anılara daldım. Resmin çekildiği günden ziyade, geçen aylara gitti aklım. Yatak odamızda, yatağımıza uzanmıştık. Ben kitap, o dergi okuyordu. Herhalde o akşam yaktığı on beşinci sigara falandı ki, kendimi tutamadım.
-Farkında mısın, bu aralar inanılmaz çok sigara içiyorsun.
Yanıtları epey sert olmuştu.
-Sıkıntıdan. Bütün akşam eve tıkılıp kalıyorum. Beni hiç dışarı çıkarmıyorsun. En son ne zaman beraber dışarı çıktığımızı hatırlıyor musun?
-Hayatım, biliyorsun, işte sık sık fazla mesaiye kalmam gerekiyor, eve bitik dönüyorum.
-Bana sakın ne kadar yoğun olduğundan bahsetme! Bal gibi de istemediğin için çıkmıyoruz, yalan söyleme bana. Hadi dışarı çıkmıyoruz, evde bile keyifli bir kaç dakika geçiremiyoruz.
Sonra, sustu. Bütün iç sıkıntımızla okuduklarımızın başına döndük.

Sanki önceden kurgulamışım gibi, yeni bir fotoğrafa el attım. Ortaköy'de kahvaltı ediyorduk. bu sefer Kemal, Şebnem ve biz ikimiz vardık. Karımın yüzünde zoraki bir gülümseme vardı, ben o kadarına bile zahmet etmemiştim. Temasımız bile yoktu birbirimize. Öncesindeki gece kavga etmiştik.

O sırada telefonuma bir mesaj geldi. Mesajı şirketin İnsan Kaynakları Müdür Yardımcıs Nihal göndermişti:
-Haftasonu boş vaktin var mı, seni özledim.
Gülümsedim. Aslında kendimi suçlu hissetmeliydim, ama en ufak bir rahatsılık bile duymuyordum. Benim mi karıma, karımın mı bana yaptıkları daha zalimceydi bilmiyorum.
-Senin için her zaman boş vaktim var.
Mesajı gönderdikten sonra, tüm mesajları sildim. Fotoğraflara genelden şöyle bir baktım, içim karardı. Sıkıntıyla başlarından ayrıldım.

Tam büyük, rahat koltuğa oturmuştum ki, merdivenlerden karım indi. Koyu mor elbisesi içinde oldukça zarif ve güzeldi, ama artık beni etkileyemiyordu. Ona baktıkça kendimi buzullar üstünde yapayalnızmışım gibi hissediyordum. Kendime niye ısrarla devam ettiğimizi sordum. O an aklımdan neler geçmedi ki; boşanıyoruz, ben Niahl'i alıp uzun bir tatile çıkıyorum, hatta sonrasında evleniyoruz, çocuklarımız oluyor...

Ama hepsi bir an sürdü. Sadece kısacık bir an. Sonra dünyaya döndüm. Ayağa kalkıp karımın yanına gittim. Tek kelime etmeden dışarıya çıktık, sahte oynumuzu oynamaya.