8 Temmuz 2011 Cuma

Eğer Bir Gece Yarısı Bir Çocuk Karanlığa Konuşursa (Alternatif Yaşamlar)

Genelde bir şeyler yazarken dikkatimi dağıtacak hiçbir şey istemem. Hiçbir şey aklıma girsin istemem. Bir şeyden ilham alarak histerik bir şekilde defalarca yazdım, o ayrı bir şey. Ama bazen bir başlangıç noktası çalıyorum kendime; bir şarkı veya bir söz gibi.

Ve şu an ne diyeceğimi bilmiyorum. Klavyemin pisliğine bakıyorum, sırtımdaki soyulan derileri yırtıyorum, düşünüyorum, ne düşündüğümü fark etmeden veya hatırlamadan düşünüyorum, ama yazacak bir konu bulamıyorum.

Ben aslında bukalemun gibi bir hayat istiyorum (evet evet, nereden nereye). Durumu size şöyle anlatayım; bohemce düzenlediğim evimden çıkıp, Mustang'ime atlamak, deli gibi uzun yol yaptıktan sonra deri ceketimi arabada bırakıp, bir yerlerden bir takım elbise bulup bir barda veya gece kulübünde eğlenmek istiyorum.

Her gün biraz daha büyüyoruz. Her gün, her saat, her dakika, her an bize bir şey katıyor. Dinlediğin her şarkı, okuduğun her köşe yazısı, konuştuğun her konu, yaptığın her kaza, bize bir şey katıyor. Ve ben artık bir yetişkin olabilmek istiyorum, bu da şu demek; bağımsız hareket edebilmek, her hareketimin sorumluluğunu almak, kendi düzenimi kendim kurmak. Beni geriye çeken tek bir şey var ancak; o da bu işe şimdi kalkışırsam kesin çuvallayacağım. O kadar hazır değilim daha çünkü, o kadar donanımlı veya iradeli değilim, hala daha kendimce uçarılıklarım, üşengeçliklerim, çekingelerim var.

Hayatlarımız ellilerdeki gibi olsa güzel olurdu bence. Tamam, teknoloji yok, hayat daha zor, o devrin sıkıntıları çok, kadın-erkek eşitliği yok, ırkçılık var, falan da filan, ama yine de bana günümüz koşullarından daha iyi, günümüz dünyasından daha güzel geliyor.

Bazen gerçekten ne hakkında yazacağımı bilemiyorum. Bazen dönüp dolaşıp aynı şeyleri yazıyorum gibi geliyor. Bazen beş on cümleyi saniyeler içinde yazıp, aynı hızla çöpe atıyorum. Yazarlar için tipik galiba, yine de ben alışamadım bu duygulara.

Bazı konularda çizgiler çok keskin oluyor. Mesela sporda. Ya kazanırsın, ya kaybedersin. En ekstra berabere kalırsın. Ya iyisindir, ya kötü. Ya da mahkemeler, ya suçlusundur, ya da suçsuz. Bu yüzden de mücadele etmek zorundasındır. Mücadele çılgınlığa yakındır zaten. Ne kadar çok mücadele edersen, o kadar sükunetini, düşünme yetini kaybediyorsun.

Kendimi filmlere vurdum son son. Kıştan beri beklettiğim filmleri teker teker siliyorum izleye izleye. Bu saatten sonra gerçek bir hikayesi olmayan filmlerle vakit harcamak istemiyorum. Belki de bağımsız sinemaya vururum kendimi.

İnsanoğlunun her şeyinde bir kontrast var. Zekasında, hayal gücünde, tavırlarında, bedeninde, inançlarında... İki zıt kutup üstünde oynayıp duran, gide gele kontrastları olusşturan bir sistem bu.

Şu an yazdıklarım doğru mu, yanlış mı, mantıklı mı, güzel mi, değil mi umursamıyorum. Öyle yazıyorum, biraz alışkanlık, biraz zevk, biraz da ihtiyaçtan.

Artık bitirsem mi diyorum, fikirlerim iyice sivrisineklere döndü zaten, parmaklarımın arasından kaçıp duruyorlar. Belki de bugün şu yaşlı esnaf hacı amcalar gibi yaparım, yavaşçana kalkarım sandalyemden, ağır ağır yürürüm, dükkan kapısından çıkar bir de kilitlerim, son olarak da kepenkleri indiririm, yine ağır ağır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder