11 Kasım 2015 Çarşamba

Tirad Derken Hikaye Oldu

Abi ben içmiyim de kim içsin? Söyle be abim be kim içsin? Gündü ay oldu, aydı yıl oldu, bi şafakta bi bakcam ki yılken asır olcak. Daha dün gibi derler ya abim, bak benim daha bu sabahmış gibi, buraya gelmezden hemen evvelmiş gibi aklımda. Mahalle kahvesinde çömmüştük bizim tayfa, daha iş yok güç yok o zamanlar, öğrencilik yılları, sırf haytalık derdindeyiz. Naci'nin bir vay vay vay çekti okey atarken, elimde taş var atacam, dönüp bakayım dedim. O an var ya o an, o andan önceki adam başka bir adamdır, başka bir hayattır, vallah billah tanımıyorum o adamı. Kızın bir yürüyüşü var böyle biraz utangaç biraz heyecanlı, ufak hızlı adımlar, kafa hafif öne eğik, üst baş sade, sade de göz alıyor renkler falan, vücut da vücut hani, yine de o yüzün yanında esamesi okunmaz. Yüce Rabbim  nasıl bir kaş göz dudak burundur o öyle, çakmak çakmak o gözbebekleri, parıl parıl dudakları. Hişt, buz yok mu da buz? Neyse güzel abim, ben fırladım sandalyeden, atmışım üç beş adım da farkında değilim, elimde hala okey taşı. Bu kız fark etti beni, döndü bi gülümsedi kenarıyla dudağın, dedim tamam bu kız ya benim, ya benim, yok başka ihtimal. Gittim kızın yanına sarsak adımlarla, kem küm iki kelimeyi ekledim güç bela, öğrendim ki adı Selda. Selda dedim kendi kendime, yaşamayı unuturum da bu adı unutmam. Kız müsaade istedi, vermiycem de napcam, geldiği gibi gitti, ben na mıhlandım kaldırımın üstüne, en son Doğan geldi hadi olum diye, yine gelemedim kendime. Yan mahallenin kızıymış Selda, ben de mesken ettim yan mahalleyi. Yollarda turlayıp Selda'yı arardım, gördüm mü de öyle çifte kumrulara falan dönemezdik, nasıl dönücez yer mi da mahalle içinde, anca selam sabah. Baya pervane oldumdu kıza, gel zaman git zaman muhabbetimiz arttı lakin, daha bi yakındık. Mahalleli çakmaz mı durumu, hemen kızın anasına babasına yetiştirdiler. Öyle öyle laf bizim mahalleye de sarkmış, benim tayfadan anama babama herkes haberdar. Hal böyle olunca ben de çıktım babasının karşısına, deliyim ya, divaneyim ya, dedim seviyorum. Selda'nın babası denen o çıyan da ilk babacan yaklaştı, halden anlar davrandı, bilmiyorum o zamanlar -koçum hele bi doldur be şu kadeh, boğazım kuruyor- ne rol kestiğini. Kızım dedi kıymetli, ulen bilmiyor muyuz o kadarını, kız kız değil yaradanın lütfu, öyle serseriye, ite çakala vermem, hele bi tahsilatın bitsin, bi elin ekmek tutsun dedi, yiğit bi çocuğa benziyosun dedi, edebe adaba uy gerisi hallolur dedi. Bak böyle ağzından bal damladı ya sahtekarın, ben de dedim Selda için ne gerekirse. O gün bıraktım itliği, taktım canımı dişime, okulsa okul bitti ite kaka, kapı kapı dolaştım ardından iş için, en nihayetinde buldum bi iş imalathanenin birinde, başladım her gün şehri bir uçtan bir uca tepmeye, gıkım çıkmıyor ama. Her şey Selda için. Kıza ne bi hadsizlik, ne anasına babasına saygıda kusur, pırıl pırıl bi delikanlı oldum Selda uğruna. Bu arada Selda da tutuldu bana iyiden iyiye. Garson be, masada su bitti, getiriver bi zahmet, hadi abisi. Nerde kaldım be abi, hah, kurdum düzenimi amma bi sıkıntı var, Selda'nın babası bana bi mesafeli davranıyor, bi garip bööle. O zaman anlamadım, işin rengi sonradan ortaya çıktı. Bu yılan herif beni oyalıyordu ben üsteledikçe. Sonra lafı Selda'dan duydum, meğer sanayici kalantorun tekinin eniği talip olmuş Selda'ya, tipi yamuk bi eleman, bu baba olacak şerefsiz de parayı görünce hemen atlamış. Ben bi çıktım o adamın karşısına, dedim bana bunu bunu dedin, ne istediysen yaptım, sözünden mi dönüyorsun şimdi, erkekliğe sığar mı bu? O da gösterdi yüzünü, o dedi eskidendi, hem benim kızımın senin gibi çulsuz itin tekiyle işi olamaz dedi, kızımdan uzak dur sonun kötü olur dedi. O an Allah'ım aldı canımı, ne ses kaldı ne seda, savruldum çıktım Selda'nın evinden. Rakı yok mu olum daha rakı? Görüyosun ya abi, bulutların üstünden yerin altına geçişim bu kadar kısa sürdü. Ben yerle yeksan oturdum aha bu meyhaneye, içiyorum. En rezil kepaze haldeyken buldum belamı, bi baktım Selda kapıda, gözler yaşlı, yanak kızarık. Bütün kanım çekildi son damlasına kadar, tökezleyerek vardım yanına, Selda ağlıyor. Kaçmış evden gelmiş yanıma. Babasına itiraz etmiş, babası denen hayvan da tokat atmış kızına. Tokat ne demek abi, ne demek ya, o kadar güzel kıza nasıl el kaldırır, mümkün mü lan böyle bişey. Ben de şafak attı, alkol de var kanda, bi fırladım meyhaneden ama ölmeye ölmeye gider gibi, vardım kapısına Selda'ların hesap sorucam o şerefsizden. Bi dayandım kapıya, amcalar dayılar kuzenler hepsi evdeler, bir dövdüler beni abi, bir dövdüler ağzım yüzüm paramparça. O olaydan sonra bütün mahallem seferber oldu, beni vazgeçirmeye çalıştılar. Ne bir arkadaşım arka çıktı bana, ne anam babam. Gariban kaldım ortada. En nihayetinde kıza da benden özellikle saklayarak basmışlar nikahı, sonra da o kişiliksiz kalantor çocuğu Selda'yı almış götürmüş Bursa'ya. Selda'dan o gün bugündür haberim yok. Kimim kimsem yok artık benim, ne dostum ne hısmım akrabam. Haybeye sürükleniyorum şu hayatta, elimde kadeh. İçmiycem de napacam abim be? Ulan şişe de bitti, bi tane de ufak mı söylesem napsam?     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder