17 Aralık 2015 Perşembe

Kendimle Büyük İsimler Arasındaki Çapraz Bağlar

Bilen bilir ben bizim okulun radyosunda program yapıyorum. Daha doğrusu iki arkadaşımın iki ayrı yayını var, mütemadiyen o yayınlara salça oluyorum. Arkadaşlarım biraz daha ciddiyetli yaklaşıyorlar işlerine, biraz daha jön duruyorlar o mikrofon başında. Ben daha sokak kalıyorum, az bir şey daha serseri, daha laçka. Öyle serseri bir kişiliğim de yoktur hani, dış dünyaya karşı daha efendi adam duruyorum ezelimden, kendi kişisel ezelimden beri. Ama serseri kişiliklere karşı çekiliyorum galiba, bir özentilik hali var kendimi değerlendirdiğimde. Belki de bu yüzden çok seviyorumdur Sadri Alışık ve onun filmlerindeki karakterleri. Belki de yakalamaya çalıştığım varlık odur.

Dedim ya bilen bilir ben bizim okulun radyosunda program yapıyorum. Herhangi bir enstrüman çalamam, sesim de kötüdür, bettir, şarkı söylemeyi de beceremem. Ama yetenekli müzisyenlere dev saygım var. Bir dakikadan az sürede algılarımın tamamını, düşüncelerimin toplamını tutklamayı başaran o insanlara sonsuz bir saygı ve takdir var gönlümde. Miles Davis'den söz ediyorum mesela; öyle bir adam ki jazz müziği tak başına üç kere bozup tekrar yaratmış. Veya elinde bir adet sazdan başka bir şey olmadan orkestralara bedel müzik yapabilen, bir mapushane deyişi bile insanın iliklerini sarsan Neşet Ertaş gibi sanatçılardan söz ediyorum.

Bilen bilir ben sutopu oynuyorum, veya yaptığım şeye ne kadar sutopu oynamak denirse onu. Bu oynun gördüğü herhangi bir alt seviye yetenek bile değilim, başladığım günden beri son saniyeye kadar dövünen bir görev adamı olmakla yetindim, hatta yetinmekle mükellef kaldım bugüne kadar ve bu şu anda veya herhangi bir gelecek vakitte değişmeyecek. Ama sporda azme, mücadeleye ve açlığa, kazanmaya olan açlığa ya da oynamaya olan açlığa, ve bunu herhangi bir sportif alanda temsil eden her sporcuya dev saygım var. O yüzdendir ki Michael Jordan, Ayrton Senna ve Alex De Souza, en ama en çok da Alex De Souza benim daimi hayranı olduğum ve sürekli ilham aldığım sporcular oldular. Bu sporcuların zafer anlarında yaptıkları her şeyden anlaşılıyor inanmanın, çabanın, istemenin ve bağlanmanın insana nasıl da tesir edebileceği.

Bilen bilir ben iyi kötü yazı yazmaya yatkınım, işbu internet sayfası, bu blog da bu yatkınlığın bir kanıtı zaten. Yazabilmek için, ya da anlatabilmek, neler gerekir bilmiyorum ama okumaya, dinlemeye en değer hikayeler sıradışı olanlardır, dolayısıyla en iyi anlatanlar sıradışıyı görebilenlerdir. Oğuz Atay'a bakın, Charles Bukowski'ye, Nazım Hikmet'e bakın veya Edip Cansever'e, Orhan Veli'ye bakın; anlatabilmek onlarda vardır, hissettirmek vardır.

2 Aralık 2015 Çarşamba

hızlı trenin frenleri tutmazsa hatta kilolarca çirkin metaforlar

söyleyecek bir sözüm var mı yoksa sadece gevezelik mi etmenin derdindeyim insanlara kendimi bir proje gibi sunsam mı yoksa her yere çıplak mı gitsem bir elimle kudret tutuyor muyum yoksa sanrılar mı görüyorum kendimi kaybetmiş bir vaziyette soru sormayı öğrenmek geri dönüşü olmayan bir eylemdir bir daha kapanmayacak bir musluğu açmaktır ilk sorundan itibaren sorun değil bu arada soru'n olarak okuyun neyse işte ilkinden itibaren her ana kendiliğinden uygulanan bir olgu aklınızın bir köşesine yerleşir düşününce üstüne korkutucu sorularla zeka arasında bağlantılar kurar bazıları ama tam olarak doğru olmamalı zeki insanlar da dolandırılıyor veya aptal yerine konuyor konmaktan değil bu arada konulmaktan gelecek şekilde okuyun neyse işte zekiler de salaklarla aynı kefeyi paylaşabiliyor çok da önemli değil ama rahatsız edici sözler ritimli olunca daha bir keyifli oluyor ama her ritimle söylenen söz müzik olmuyor ve her müzik ritimli sözler içermiyor şimdiye kadarki bu sözlerim ise ne bir sicim ne bir urgan ne bir halat ne de başka bir zımbırtıyla birbirine bağlanabiliyor bağalanbilmek değil bu arada bağlanamamaktan yola çıkarak okuyun olumsuz anlama değerini verin neyse işte alakasız kalıyor her şey kendi içimde zenginken dışarda çok yoksun yönlerim taraflarım var alışkanlıklar bazen zaman kaybı olur boşa çaba olur manasızlık olur buraya istediğiniz olumsuzluğu koyun o da olur uygundur değil bu arada şekli alabilir veya dönüşebilir olarak okuyun neyse işte bir insanın sahip olabileceği en önemli meziyeti kendi yerini yaratabilmesidir bence zamanın akışında kendi alanını açabilmesidir temizlemek veya yerleşmek değil bu arada yaratmak olarak okuyun neyse işte mavi beyaz ileriye akan ışıkların arasında bir başka renk olun renklerle çok barışık bir insan değilim şu anlamda değilim üstümde renk taşımayı sevmem renk taşıması uygun olan varlıkları renkleriyle görmek bir mutluluk sebebidir lakin delilik bir hastalık veya bir metottan ziyade bir orandır belki de ve delilik oranı yüksek kişilere deli diyoruzdur belki mandra filozofuna bağladığım andır şu an dikkatli bakarsanız bence ipleri görürüsünüz ama herkesin belli bir miktarda delilik taşıyor olması bana doğal ve mantıklı geliyor deli ve makul taraflar kafamızın içinde devirdaim eden bir savaş veriyor ve neresi daha kuvvetliyse o kazanıyor bence çok uçuk bir fikir değil bilmiyorum bana katılabiliyor musunuz yoksa yalnız mıyım bu garip döngüler silsilesinde bir şekilde heyecan verebiliyor muyum insanlara yoksa biyolojik bir kütle ziyanı mıyım acıklı mı sözlerim yoksa eleştirel mi aydınlar hak verir mi aydın değil bu arada ay'dın olarak okuyun aymaktan ayıkmaktan gelsin kenar mahalle jargonuna hakim olun azıcık neyse işte elit kesim ayakta alkışlar mı beni yoksa avamın gözünde bile avam değil miyim ne kadar da kibrimi görebiliyorum bazen soluklar ne kadar da özgürlüğü anımsatıyor bana şu ilmi sarkaçlar gibi olmasaydım bir dairenin içinde serbestçe gezen durulmalarım uzun soluklu duru'lma değil bu arada dur'ulma olarak okuyun neyse işte sabit olduğum dönemler uzun sürseydi böylece yolumu çizmeye vaktim olurdu bu şekilde doğaçlama oluyorum ve urganlar halatlar bağlayamıyor herhangi bir şeyleri birbirine ince bir bıyığı düzenli tutamıyorken bir koca hayatı mı düzenli tutayım zeki müren mi dinleyeyim yoksa sadri alışık mı izleyeyim hepinizi boş verip yoluma mı bakayım yoksa kafanızı çok mu şişirdim