5 Kasım 2021 Cuma

Peki Ya Ben?

Kim olmak istiyorum? Ne yapmak istiyorum? Nereye varmak istiyorum? Kaç farklı şeyi başarmak istiyorum? Siktir, bu soruları on yedi yaşımdayken aşamadım mı?

Ama bazen gelirler. İnsanın üstüne gelirler. Boğazına boğazına basarlar. Eh be dersin, yeter lan dersin, sikerler dersin. Ağzın bozulur çünkü bünyen bozulmuştur, aklın fikrin bozulmuştur. Bazı pazartesiler o kadar pazartesidir ki yaşamaktan tiksindirir. Bazı cumalar o kadar boktandır ki ağzındaki tadı siker atar. Kanatlanıp uçabildiği gibi bok gibi yere de yapışabilir insan. Genelde her şey güzel olmaz, bazen hiçbir şey güzel olmaz, nadiren her şey çok güzel olur.

Gazel okuma lan, nedir derdin onu söyle, diyor içimde biri. İşte ben de onu anlatmaya çalışıyorum; dert dediğin türlü türlü, kiminin ismi var, kiminin ismi yok. Bazı dertler sokak köpeği; adı bile yok ama sabah kapından çıktığında takip ediyor seni. Kendini maden işçisi gibi hissetmek için maden işçisi olmaya gerek yok. Ama bu dediğimi çok uçurmayın, maden işçisi değilseniz kendiniz kendinizden dışarıya maden işçisi gibi göstermeye çalışmayın.

Aklımın boyutları mütevazı bir oda kadar; her oda gibi aklım da kirleniyor, dağılıyor, dolup taşıyor. Bazen aklımı temizlemem, içerdeki çöpü dökmem, her şeyi derleyip toplamam gerekiyor. Ve daimi bir anti-sosyal olarak bunu yalnız yapmayı seviyorum, etrafımda ne kadar insan olursa olsun. Ama sanırım bu yönümü kabul ettirebiliyorum, bokunu çıkarmadığım sürece. İki insanın karşılıklı anlaşabilmesi gerekiyor, kabullenebilmesi gerekiyor. İnsan oyun değil ki kazanasın, kil değil ki şekillendiresin.

Ben tenhayı seviyorum. Sessizi seviyorum. Uzağı seviyorum. Kendimi dinlemeyi seviyorum. Tercihlerimi seviyorum. Kendime çok bayılmıyor olabilirim, kendim için en iyisi uğruna kavga etmiyor olabilirim ama Allah belamı versin ki çizdiğim çeşitli yollar var kendime ve hepsini ayrı ayrı seviyorum. Korktuğum bir şey var mı diye düşünüyorum ama bulamıyorum. Yanlış anlaşılmasın, tabii ki korkularım var, ama korkularımı düşünmeye çalıştığımda düşünemiyorum.

Belki buradan herhangi bir ikiyi ikiyle toplayınca dört etmiyor, ancak matematiği bulmak isteyen doğaya çıksın, insanın gönlüne bakmasın. Bu gece bir şey oldu, götüm kalktı. Nedeni bilinmez götüm kalktı. O yüzden böyle büyük büyük ahkam kesiyorum. Belki de duvarlarım yıkıldı, belki de umduğum dağlara karlar yağdı, belki de neye niyet neye kısmet oldu. Ama bütün bunların sonucunda aklımın ipleri salındı. İçimde özüm salındı dışarı. Belki de içim ben, ben, benim sıram artık dedi onca gürültünün, onca sorumluluğun, onca düzenlemenin, onca sabrın ardından. Belki de mutluluk bile zehre dönüşebilen bir şey.

Çiseleyen yağmurlar sağnağa dönüşebiliyor. Akla gelen iki cümle iki yüz cümle olabiliyor. Kimisinin terapisi başka insanlar, kimisinin cehennemi. Peki ben bütün bunlar arasında neye samimiyetle inanıyorum?

Buraya kadarmış. Dışarıya çekiliyorum yine. Duvarlarıma, kuytularıma dört elle sarılmak istiyorum. Ağlaya ağlaya, bağıra çağıra buraya tutunmak istiyorum. Ama ne aptalım ne de toy; insan asla yapayalnız yaşayamıyor. İçecek suyun bile para karşılığı olduğu bu dünyada kim bedelsiz yaşamış ki?

Biraz daha barışabildim istemediklerimle. İstediklerimin bedeli olabileceklerini kabul edebilecek kadar barıştım istemediklerimle. Bu odanın kapısını kapatıyorum yine. Ama açacağım yine, merak etmeyin. Bir yere gitmiyorum yani. Tekrar oturacağız burada. Belki yarın, belki yarından da yakın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder