21 Temmuz 2010 Çarşamba

Portre

Omzuna kadar dökülen siyah, düz saçları vardı. Şampuanı neydi bilmiyorum, ama güzel kokardı ve saçları yumuşak olurdu. Perçemi dar alnını ve yay gibi kaşlarını kapar, hatta biraz da gözlerine inerdi. Kopkoyu, saf yeşil gözler. Fakat o gözleri görebilmek için yakından ta içine bakmanız gerekirdi. O zaman o gözlerdeki sevecenliği, neşeyi, heyecanı görürdünüz. O gözlerin ardında tipik ufacık bir kız burnu vardı. Ve burnun altındaysa dolgun ve geniş dudaklar dururdu. Dudaklarında, her erkeğin fark edip alınabileceği fakat istemsiz bir şehvet ifadesi olurdu. Ama beni etkileyen şeylerden biri değildi o şehvet ifadesi, hayır. Ben gülüşünü severdim, beyaz, bakılmı, gene de ufak ve belli belirsiz lekelerin, dikkatle bakıldığında gözüktüğü dişlerini çıkartarak, dudaklarını incelterek yayıp gülmesini. Burnu gibi ufacık bir çenesi vardı. Yanakları da öyle dolgun sayılmazdı. Kulakları genelde saçlarından gözükmezdi, fakat bir kaç kere belli belirsiz bir kepçelik olduğunu fark etmiştim. Teni bembeyazdı ve güneş altında birkaç dakika hemen pembeleşmesine yeterdi.

Onu, boş boş otururken sanki Tanrıymışcasına tasarladığım anlar dışında hiç görmedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder