4 Nisan 2014 Cuma

Yine Düşünce Tufanı

Ben kesinlikle belirli bir düzene ihtiyaç duyan bir adamım, bundan eminim artık. Önümde bazı işler var lakin bu işler somut değil; daha doğrusu oturup somut bir emek ürünü ortaya koymamı gerektirmiyor. Ya herhangi bir zamanda başlayıp herhangi bir zamanda bitirebileceğim işler, ya da yapılması gereken sosyal işler. Hal böyle olunca da düzenim bozuluyor zira benim yapacak işe ihtiyacım var; harekete, hıza ve çalışmaya ihtiyacım var. Boş duramıyorum. Sürekli sonraki adımın ne olacağını bilme saplantısı var kafamın içinde. Böyle bir şey özgürlük değil. Bu bağımsızlık değil. Kafamın içindeki bu saplantıyı ancak her hareketime sadece kendim karar verebileceğim zaman özgür olacağım. Şu aralar işle alakalı yığınla şey öğreniyorum. Finans ve borsa dolandırıcılığı, başarılı reklamların öyküleri, politik zaferler için yapılması gerekenler... Bu olanlardan gerçekten bir şey öğrenmem önemli yoksa mazide kalan bu adamların üstüne çıkamam ileride. Olabilecekken neden en güçlüsü, en başarılısı olamayayım ki? Öte yandan hayatıma bir yazar olarak da devam edebilirim, neden olmasın, kafamda en az dört roman var, hikayeleri saymıyorum bile. Günlük bir şeyi heyecan verici, olağanüstü, sürreal, vahşi, korkunç veya sapkın bir noktaya çekebiliyorum. Sonuç olarak olasılıklar sınırsız, insanı deli edebilecek bir düşünce bu. İktisatta kabataslak bir çeviriyle fırsat maliyeti diyorlar buna; bir sonraki en iyi seçeneğin kişiye maliyeti. Hal böyle olunca insanın kendisi için en iyisini daima bilmesi imkansız oluyor. İnsanoğlu hayatı boyunca defalarca hata yapmaya mahkum. Bu hataların bedelinin ne olacağını da bilemiyoruz, çıldırmak için başka bir sebep daha. Neyse uzak olasılıklara kafamı yorup da akıl sağlığımla oynamayacağım gecenin bir köründe. Dedim ya yapacak bir işim yok şu aralar diye, deli gibi dizi ve film izliyorum, sayısı uçtu gitti gerçekten, nasıl olsa yapacak bir işim yok, abuk subuk işlerle oyalan gitsin ne olacak. Bazen o kadar manasız yönlere çekiliyorum ki durmam ve gerçekten keyif aldığım bir şey yapmam gerekiyor öbür türlü akıntıya kapılıyorum ve sürükleniyorum boşu boşuna. Her geçen gün biraz daha görüyorum insan daima hayal kırıklıkları taşıyor içinde, en azından egosu şişkin olanlarda, çıtayı yüksek tutanlarda böyle oluyor. Benim yaşlarımdaki bu bekleme hali, bu son saniyeler durumu, bu bitse de gitsek sıkıntısı çirkin bir şey. Bazen sadece elime biramı alıp fener maçını izlemek ve başka bir şeyle rahatsız edilmemek istiyorum. Bırakın beni weboya ya da ne bileyim bekire falan küfredeyim, üçüncü şişe biranın ardından top biraz silikleşsin, ben bundan daha büyük mutluluklar aramıyorum ki, zaten eğlence ya da zevk ya da ne bok ise işte; nihayetinde olay büyüdükçe bana fazla gelmeye başlıyor, yoruluyorum, uykum geliyor, öyle olunca da eğlenmemiş oluyorsun. Günün çelişkisini de burada devreye sokayım; bazen de aşırıya kaçmak geliyor içimden ama onda bile kendimi ne bileyim manyak gibi dans ederken ya da abartı hareketler yaparken görmüyorum. Bazen hakkında söz sahibi olmadığım bir hayat yaşıyorum, durum böyle değilken de beceriksizce bir düzen kurup düzenin içinde ayakta uyuyorum. Bir arpa boyu kadar bile yol almıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder