30 Mayıs 2014 Cuma

O Dans Eden Kadın

Paltomun yakasını kaldırmak zorunda kaldım en sonunda çünkü yağmur kırbaç gibi dövüyordu ensemi. Keşke arabamı satmak zorunda kalmasaydım dedim içimden. Hayatın bana sillesini vurduğu o dönemlerden birindeydim ve umutsuzluk kefen bezi gibi sarmalamıştı beni. Mekana varmama bir iki sokak kalmıştı o yüzden adımlarımı hızlandırdım. Kapıdan içeri girerken ne güvenlik görevlisi bir şey sordu ne de ben bir şey söyledim, artık müdavim sayılırdım.

İçerisi yine gürültülü, loş ve duman altıydı. Saatime baktım, daha vakit gelmemişti. Sahne önünde, sahneyi iyi gördüğünü bildiğim bir masaya oturdum ve artık tanışık olduğumuz o kumral garson kıza votka söyledim. O da barmen de nasıl sevdiğimi biliyorlardı. Buraya her geldiğimde yaşadığım o öz güvensizlik, rahatsızlık ve heyecan yine ve yeniden yakaladı beni. Votkamdan ufak yudumlar alırken bir yandan da sabırsızlanmaya başlıyordum. Gözüm sahnedeydi, istesem de ayıramıyordum. Bir nevi bağımlılık olmuştu bu bende artık. Bu böyle nereye kadar sürecekti bilmiyordum. Her geçen gün cebimde daha az para kalıyordu ve yakında bırak bu kulübe gelmeyi, bakkaldan ekmek bile alamayacak duruma gelecektim, en azından gidişat bunu gösteriyordu.

Kendi acıklı dertlerimi kulübün kararmasıyla bir kenara bıraktım. Ağır ve erotik bir müzik çalmaya başladı. İki spot ışığı yandı ve işte oradaydı, o dans eden kadın. Sallana sallana yürüdü en öne doğru, çıplak ayaklarından neredeyse ses gelmiyordu. Derin bir nefes aldım. Yüzünde güçlü ve dominant bir ifade vardı. Direği tuttu ve o dominant ifade çarpık bir gülümsemeye döndü. O dans eden kadın direğin etrafında döndükçe, sallandıkça, tırmandıkça ve o kendine has bir havayla yaptığı figürlerle dans ettikçe ben tüm dünyayı daha da arkamda bırakıyordum. Bu dansı seyretmek benim için salt cinsel tatminden daha fazlasıydı; sanki o dans eden kadın karşımda oldukça ben o zavallı, işsiz, yoksul ve çaresiz adam değildim. Kalabalığın ıslıklar çalıp laf attığını biliyordum elbette ama duymuyordum. Dans eden kadın da duymuyor gibiydi, sahnedeyken o sadece müzik, direk ve o varmışcasına davranıyordu.

O dans eden kadın benim önüme gelene kadar artık olağanlaşmaya başlamış bir halde dansı seyrediyordum. Daha önce de sahne önünde oturmuştum ve daha önce de benim yakınıma gelmişti ama bu seferki farklıydı, hissedebiliyordum. Tam karşımda durdu. Bacaklarını açabildiği kadar açtı ve yere oturdu. O an yüz yüzeydik. Sarı dalgalı saçlarıyla, ela gözleriyle, makyajlı suratıyla ve tatlı parfümünün kokusuyla algıma tamamen hakim olmuştu. İki eli birden sırtına gitti, sonra geri geldi ve bir elinde üstünü tutuyordu. Her gösterisinde üstünü çıkartırdı fakat bana ömrümde ilk defa böyle bir şey görüyormuşum gibi geldi. O çarpık gülümsemesi genişledi ve üstünü bana attı. O anki ifademle onu bayağı eğlendirmiş olmalıyım çünkü kahkahasını duydum. Bana doğru eğildi ve çenemi alttan üste okşadı. Sadece bir kere. Yeterdi de artardı bile. Sonra o dans eden kadın o çarpık gülümsemesiyle doğruldu, ayağa kalktı, şovunu tamamladı ve gitti.

Olduğum yerde kalakalmıştım. Tutulmuştum. Kucağımda bir kadın üstü öyleye duruyor ve soğuk terler döküyordum. Allak bullak olmuştum. Sefaletimin üstüne kurduğum sığnağımı bir üst ile paramparça etmişti. O anda hissettiğim güç ve öz güven bende şok etkisi yaratmıştı. Bir anda en yukarıya çıkmış ve aynı anda ait olduğum yere gerisin geri düşmüştüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yavaşça kalktım, kumral garson kıza para verip gülümseme aldım, yine güvenlik görevlisiyle tek kelime konuşmadım ve yola koyuldum. Bir elimde hala o üstü tutuyordum.

Eve girdim, ışıkları açmaya bile uğraşmadan yatağa oturdum. Yanı başımdaydı üst ve hala tutuyordum onu. o gece ne uyudum ne de o üstü bıraktım. Sabah olduğunda hala daha ne yapacağımı bilmiyordum ama artık aynı adam olmadığımı biliyordum.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

gerçekten düşününce neler yapıyor insan

uyumadığın bir gecenin ardından şafağa bakarsın apartmanların arasından ve yorgunluğun yanı sıra dinginlik hissedersin kalbinin oralarda bir yerde zira sessiz olur şafakları. şafakları güzel yapan budur, sessizlik. sabah ayazının derini kesen soğuğuna bu yüzden aldırmazsın. bir süredir içimde dalgalanan öfke ve memnuniyetsizlikten eser yok şu an. şu an şafağı izler gibiyim; sakin, huzurlu. kendimi ifade etmekten başka bir şeyi düşünmüyorum şu an. zaten düşünce biçimim yansıyor son zamanlarda yazım tekniğime. uzun zaman sonra ilk defa bir anlığına da olsa bir hırsa veya motivasyona, endişeye, öfkeye, aceleye, görev duygusuna, kısaca bir dürtüye ihtiyaç duymuyorum. uzun zaman sonra ilk defa bir anlığına da olsa meşgul olmak yerine, bir işle uğraşmak yerine dinlenmeyi seçiyorum; kendimi işten de, insan ilişkilerinden de, eğlenceden de, akıştan da soyutladım şu an. sadece düşünüyor ve yazıyorum her etkinin bir tepkisi vardır prensibine bağlı olarak. ben bu gece bu kelimeleri insanlığın birikiminin bir köşesine fırlatırken öylesine fazlasıyla uzun tırnaklarım, esasen bu kadar uzun olamaması gereken tırnaklarım çünkü yaptığım sporda tırnaklarımın uzun olması yasak. ama uzun kalacak tırnaklarım bu gece. zira bu gece hayatın kalanına dair hiçbir şey benden içeri kabul değil ben istemediğim sürece ve şu an gerçekten istemiyorum. bu anlattıklarım nereye varacak bilmiyorum. psikolojik açıdan bu yazının alt metni nedir bilmiyorum. bilmek de istemiyorum. en azından şu an. bu nirvanaya ermek değil, bir anlığına aydınlanmak değil, bir nöbet değil, o değil bu değil şu hiç değil, sadece bir şey. şey olarak kalsın zaten ad almasın. ismi olması bir şeyi daha iyi yapmıyor. daha kötü de yapmıyor. birini öldürdükten sonra bu eyleme cinayet demesek de o kötü bir şey olarak kalacak. ama öte yandan bir kötü ismini ortadan kaldırsak sadece bir şey olacak. ahlak kavramı yok olacak. bunda yanlış veya kötü veya çarpık bir şey görmüyorum. o zaman şeyleri şey olarak bırakalım. daha basit yaşayalım. ben yirminci yüzyılın son demlerinin çocuğuyum; yirminci yüzyılın yıkımını ve değişim açlığını ve düzen ihtiyacını ve ahlaka bağımlılığını ve özgürlük aşkını ve saf öfkesini taşıyorum içimde tıpkı yirmi birinci yüzyılın eğlence bağımlılığını ve paraya esaretini ve ahlaksızlığını ve başarıya açlığını ve vurdumduymazlığını ve bencilliğini ve tüketme tutkusunu ve kimliksizliğini içimde taşıdığım gibi. uğruna savaştığımız her şey bize atalarımızdan miras ve savaşmadığımız ne varsa uğruna savaşacak bir şeylerimiz olmadığı için. böylesine hiçliğin ortasına savrulmuş bir kuşağın konuşmaktan, düşünmekten ve en önemlisi yüzleşmekten korkmayan bir üyesiyim. ne olmuş anlamsızsak, ne olmuş bir boka yaramıyorsak, ne olmuş amaçsızsak. inanacak bir şeye sahip olmak zorunda değiliz, aidiyet duygusuna muhtaç değiliz, birilerine hesap vermekle yükümlü değiliz. yarınlar için yaşamayalım, bugünler için de yaşamayalım, carpe diem değil beybi. kimse geçmiş için yaşamaz zaten. yaşamak istediğimiz için yaşayalım, yaşıyor olmak bize yettiği için yaşayalım, ölmek istemediğimiz için yaşayalım, yaşamayı seçtiğimiz için yaşayalım. kaybolmaktan korkmayalım. kaybolsak bile bir yere çıkış oluyoruz, çıktığımız yerden devam edelim yolumuza. zaman kavramı olmasın böylece kendimizi anlamlandıramayalım. anlamları sevmiyorum. eylem ve düşünce, bu ikisi yeter bize. anlamlar, ahlak, kurallar, amaçlar gereksiz. ifade yeter. sadece ifade. ifadeyle düzen de kurulur, işleyiş de sağlanır. bu yüzden de ifade yeter hepimize. ama her ifadenin bir anlamı var. bu gerçek işin içine girince bu iddia suya düşüyor, yalan oluyor. ama anlamlar bizi kısıtlıyor. zaman ve anlam ve düzen asla yenemediğimiz ve yenemeyeceğimiz varlıklar. çok derinlere indim, kulaklarım zonkluyor basınçtan. yüzeye çıkmak ve nefes almak istiyorum. şafağa dönmek istiyorum. tatlı şafak; bir günü daha yenmiş olduğumuzun habercisi. damağımda kiraz tadı var şu an ve kuru üzüm ve badem ve antep fıstığı ve limon. ben çakal eriğinin kütürlüğündeki netliği seviyorum. gitar tellerinin titremelerini hissediyorum şu an sanki parmaklarımın ucundalar. benim yarattığım bir hikayenin içerisinde bir yerlerde bir çocuk sarılmış annesine ağlıyor neden ağlıyorum ben anne diyor vurgulu, kederli, sorgulayıcı, çaresiz, annesine muhtaç. belki de benim o çocuk bilmiyorum. belki de kollarının arasında annesine ihtiyaç duyuyor belki de anne kokusu istiyor. belki, belki, belkiler dünyayı fethediyor. yan yana harflerden oluşmuş askerler ve yan yana askerlerden oluşmuş ordular yeşiller içinde. şafak türküsü çalıyor bir yerlerde duyuyorum. ve şey ile hayat sırt sırta vermiş oturuyorlar şimdi benim varlığımda, bir sigarayı paylaşıyorlar. hayat meksikalı bir adama benziyor şey ise ingilize. meksikalı hayat gökyüzüne bakıyor kısık gözlerle, tam öğlen güneşine. ingiliz karşısına bakıyor, duruyor öyle. göğü delebilecek olsam sadece delebildiğim için delerdim. bunları yazarken kesinlikle uyuşturucu etkisi altında değildim, hiç olmadım, hepinize iyi geceler dilerim.  

3 Mayıs 2014 Cumartesi

ordo ab chao anlık mizansenler ve yağmur yağarmışcasına dışavurum

öfkeye ve nefrete ve memnuniyetsizliğe ve sıkıntıya doydum son zamanlarda iş çok ama vakit boş sonu yokmuşcasına üstüme koşuyor angaryalar dörtnala benimse kendimi ifade etmeye ihtiyacım var birilerine fütursuzca küfürler etmeye gerekirse kavga etmeye iki gün önce bir mayıstı mayısın biri ve polisler vurdu vurdu insafsızca coplarıyla insanlara benim de ihtiyacım var insafsızca vurmaya ve bu bir mayıs cevap verdi insanlar maskeli ve havaifişekli insanlar çıktı sokaklara birileri de cevap versin karşı dursun bana zira kavgaya ihtiyacım var hani sıksam bir gırtlağı bir salkım üzüm gibi elimde ezilecek gibi geliyor bana ve kaldırım taşlarını boyamak istiyorum tanıdığım bildiğim insanların kanıyla kendi bıçağımla derin derin yaralar açmak istiyorum böğrümün ortasına ne türden bir siktiğimin bunalımı bok püsürü veya ruh hastalığıdır bilmiyorum ama bu kadar doğru bir hayat yaşamaktan bıktım bu kadar ufak problemli bir hayattan bezdim kendime söylediğim yalanlardan yoruldum susmaktan sıkıldım bu boktan monotonluğun bir nihayeti gelmeyecek sadece bu garip ve arsız kaşıntı işlerin boka sarmasını isteyen utanmazca bir talep aklımın en pis ve sapkın köşelerinden sızan ders çalışırken veya spor yaparken veya ne bileyim bir işle uğraşırken ne endişem kalıyor ne öfkem ne de sıkıntım ama sosyal yaşamın genelinden illallah ettim İLL-LLAL-LAH ettim şiddete acıkan insan mı olurmuş lan ne bileyim ben açım bir şekilde sanki yumruklarım sızlarsa ruhumdaki sızı dinecek bir sik değişecek toplum düşmanı falan olsam en azından şu hayata dair öfkemi kusmamın bir yolu olsa tüm insanlığı önüme toplayıp siktiri çeksem tersine ot ayıklasam istediklerimi toplayıp geri kalan her şeyi yaksam lan bu hitler olmak olmuyor mu bana neler oluyor da böyle lan bi dakka kendime otosansür yapıyorum şu an ne pis ne yalancı ne iki yüzlü ne tırsak ne pısırık bi adamım lan ben durun bi alın lan amına koyayım bak güzel bir türkçeyle doğru türkçeyle yazıyorum durun büyük büyük yazıyorum AMINA KOYAYIM oh be hah şöyle be noldu lan normlara ne oldu ahlak kurallarına bir amına koyayımla dağıldı hepsi neymiş lan düzen dediğimiz bok ne bok bir evrimmiş bu eğer evrimin geldiği şu anki son nokta bizsek daha evrimin çok yolu var çok yolu var hani inanılmaz uzun bir yol zira biz bir sikim değiliz çünkü çevreme bakıyorum ve sırf boş işlerle yarak kürek muhabbetlerle uğraşıyoruz etrafımda on adam varsa maksimum üçünün hayatında manalı bir amaç var düzgün bir yolu var ve bu amaçsız boş kitlenin içinde ben de varım ciddi bir mücadeleye girmem gerekmediği için ne acele etmem gerekiyor ne de kendimi bir şeye adamam bak sikecem belamı yine yapıyorum aynı boku sabah minnet duyduğum şeye akşam bela okuyorum bir okyanusa kafa üstü atmışlar beni yüzgeçler ve solungaçlar ve kuyruk ve suda rahat etmemi sağlayan her ne bok varsa artık çok da mühim değil ve ben de yüzebildiğim için fütursuzca bir oraya bir buraya yüzüyorum hareket alanı geniş olunca koşullar müsait olunca kaptırıp gidiyorum sadece zaten hesap vermemi gerektiren bir şey de yok ama esas hayalim karaya çıkmakken bunun için ölmeyi göze almam lazım zira biliyorum ki nah evrilecem öyle bir dünya yok ve en azından etrafımda bir dünya iki yüzlü var bu vicdanımı rahatlatıyor bu suçta yalnız değilim kimse öfkesini dışa vuramıyor herkes korkuyor keşke herkes kussa öfkesini nefretini keselim şu yalanları sımsıkı sarılalım ön yargılarımıza ve bencilliğimize ve ayrımcılığımıza homfobikler geyleri assın geyler homofobikleri siksin bitsin amerikadaki siyah beyaz soğuk savaşı ve sıcak savaşa dönsün olay bir ülke dolusu ırksal iç savaş daha temiz bir çözüm yok bütün sefil orospu çocukları birbirini temizlesin ve büyük bir miktar zaiyatın ardından tüm bu evrene ne kadar iğrenç orospu çocukları olduğumuzu kanıtlasak bir daha bu arada sağcılar solculara işkence etsin solcular da sağcıları kurşuna dizsin ve anarşistler her şeyi ATEŞE VERSİN çünkü ben ateşten korkarım müslümanlar hristiyanların kellesini uçursun hristiyanlar da müslümanları çarmıha gersin işte bu kimsenin kendini tutmadığı herkesin doğasındaki hayvanı serbest bıraktığı ütopya tabii ya haydi tekrar yalvaralım tufan için bu sefer nuh peygamber de olmasın ve boğulalım hepimiz zira BEN BOĞULMAKTAN DA KORKARIM ya işte böyle kurgunun gerçekten daha gerçek olduğu bir dünyada karikatür tipleriz bu sözümü unutmayın ve şunu da unutmayın içinizdeki vahşi hayvanı anneannenize babaannenize açamıyorsanız yalancı ve iki yüzlü ve palavracı ve korkak ve dönek kalacaksınız aynı benim gibi şimdi siktirin gidin allah da belanızı versin böylece belki yarın gerçekten güzel bir gün geçirirsiniz