30 Eylül 2017 Cumartesi

Avustralya'lı Cins Adam

İki omzumun arasından etraflıca med cezir yapan bir paslanma. Parmaklarım harflere dokununca bunu hissediyorum. Parmaklarım harflere dokunurken aldığım her derin nefeste bunu hissediyorum. Benim için bir Buda yok ya da bir Haile Selassie yok çünkü ikisi de benim dilimde yok, benim sokaklarımda yok. Benim için sadece bu büyük, büsbüyük, uzay teleskoplarıyla resimleri çekilmiş galaksiler kadar büyük varlık var. Doğu'nun hangi lisanıyla isimlendirildiği fark etmeksizin, doksan dokuzunu da birbirinden ayrımsız yapan o varlık, benim için olan ve yegane olan o.

Peki buraya kadar nasıl geldim? Sadece bu düşünceye değil, bu yaşa, bu başa, bu çağa, bu boşluğa nasıl geldim? Gecenin köründe yarı uykulu ne kadar direksiyon salladım? Ne kadar uzun süre elimde taşıdığım monttan sıkıldım ve havanın soğumasını gerçekten istedim? En son ne zaman dilimi bir saray veya bir kasırmışcasına süsledim? Hanidir gördüklerimin üzerine sancak tarafından bir huzme ışık düşer oldu?

Her şeyin de gerçekliği sorgulanmaz. Mesela nadiren giydiğin bir kot pantolonun; onu giydiğin an bir şeyin gerçekliğinin en büyük kanıtlarından biridir. Orada kuvvetli bir temas, kuvvetli bir madde olma hali vardır. Bir kot pantolon olmasa da zamanın de çok katı ve madde olduğu yerler vardır. Ya da anlar. Kollarının içindeki kemiklerin farkına varabildiğin anlardır bunlar. Ya da akciğerlerinin içindeki havanın. Omurgasını hissedebilenler varsa onların o hissini paylaşamasam da en azından hissedebilme anına dair tecrübelerini anlıyorum. Gerçeklik denen kolay kaybolabilme ihtimali yüksek bu olguyu ben bu hissetme anlarıyla hizada tutuyorum.

Güzel düşünmek diye bir meziyet var ve güzel düşünen, güzel düşünebilen insanlar var. Bana sıra dışı geliyor. Bu insanların çok canlı ve hacimli bir estetik anlayışı oluyor ya da çok kapsamlı bir vicdanları oluyor ya da yadi yada bir şeyleri oluyor. Bu insanları fark ediyorum, takdir ediyorum, saygı duyuyorum ve bazen kıskanacak gibi oluyorum ama kıskanmıyorum çünkü bu insanlar benliklerinde vasata asla yer vermemekten ve bunu doğal bir şekilde yapmaktan güç alırken ben onların tam tersine cüzi bir miktar vasata ihtiyaç duyuyor ve o vasattan besleniyorum.

Benim aslında aradığım şey soğuk. Hava olarak soğuk. Ve bulunduğum yarım kürenin en soğuk döneminde aynı yarım kürenin en sıcak yerlerinden birinde olacağım. Tanıştığımıza bir kez daha memnun oldum. Bir de müzik arıyorum ben; kulağıma iyi gelen her müziği.

Sözlerimi tükettim ve yenileri de gelmeyecek. Beklediğim için biliyorum. Ayrıca kelimelerimi az biraz tanıyorum. Şimdi veda ediyorum, elbet bir zaman sırtımı tekrar paslandırırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder