24 Şubat 2014 Pazartesi

Düşünce Tufanı

Günlük işleyişimiz hız üstüne, telaş üstüne, adrenalin ve stres üstüne. Bireysel işleyişten toplumsal hareketlenmeye kadar; bir matris üstünde sonsuz işlemlere dayalı bir algoritma yürüten bir bilgisayara benziyor olmalıyız dışarıdan. Her gün sınırsız cephaneyle namlusu asla ısınmayan daima ateş eden bir minigun gibi ses çıkartıyoruz uzaya; taktaktaktaktaktaktaktaktak... Devirdaim ediyoruz yorulmadan ve bu tempoya bağımlı oluyoruz, bu tempoya bağımlı jenerasyonlar yetiştiriyoruz. Yanılgı, mükemmeliyet, düzen, zaman gibi kavramları arkasında bırakmış ve logaritmik bir ivmeyle hızlanan bir hareket olarak devam ediyor uzay, yapılanların ve yıkılanların hiçbir değeri yok, ilerlemenin de gerilemenin de anlamı yok, kim, ne, ne zaman veya ne kadar sorularının manası yok, hareketten başka bir gerçek yok. Darren Aronofsky Pi filminde evrendeki her şeyin tek bir sayısal desen temeline dayandığını öne sürer, bence bir bakıma haklı, bir desen var lakin bu desen bir algoritmadan çıkmalı zira çok fazla bilinmeyen ve işlem var. Öyle karmaşık ve kaotik bir olgudan söz ediyorum ki bir bakış açısından tamamiyle durgun başka bir bakış açısından ölçülemeyen bir hızla ilerleyen bir olgu bu. İnsanın hayal edebildiği her şeyin gerçek olma ihtimali var derler; o zaman bu iddiamın da gerçek olma ihtimali var ve bu durum için bir istisna yaparak insan hatası ve insan algısının üstünde olan her şeyi göz ardı edeceğim. Sonsuz olasılık diye bir kavram var, iki sayı arasındaki sayılar kadar çok paralel evren mesela, doppelgagnerler; böyle düşünmeye başlayınca ne sınır var ne de bir son. Evrendeki her şey matematikle açıklanabilir belki lakin evrendeki her şeyi insanın matematikle açıklama ihtimali yok, en azından şimdilik yok, insan evrimi Einstein, Newton, Hawking, Arthur C. Clark, Noam Chomsky, Platon, Nietzsche, Mozart gibi isimleri gerizekalı çıkartana kadar yok. Bu blogu okuyan kimse insanoğlunun geldiği o noktayı göremeyecek, ben de göremeyeceğim, belki asla oraya ulaşamayacağız fakat biri ulaşacak, bir zaman ulaşacak, işte bu yüzden değeri olan tek şey hareket, önemli olan tek şey hareket. Gezegenleri asla tam olarak kavrayamayacağız çünkü illa yeni bir bilinmeyen denkleme dahil olacak, ölen, evrilen ve ortaya çıkan türlerin bir sonu yok. Geleceğe, yeniliğe ve değişime, bu kavramların gerçek anlamına gidebilmenin bizim için bilinen tek yolu solucan delikleri ki bırakın bir solucan deliğinin diğer tarafına çıkmayı, onlara girmenin bile yolunu bilmiyoruz, en azından kasıtlı olarak, diğer uçtan çıkmayı umabileceğimiz bir şekilde girmenin yolunu bilmiyoruz. Şu an dünya üzerinde yaptığımız, uğraştığımız onca işin sadece bizim için anlamı var, belirli bir mesafeden sonra insanların karıncalardan farkı kalmıyor. Bütün bu kavramlar bence korkutucu olmaktan alabildiğine uzak, aksine heyecan verici. Bir değerin olmadığını düşündüğün zaman bambaşka bir özgürlük kavrayışına varıyorsun, aslında hiçbir şey değiştirmiyor olmanın, bir hata olmanın zararının olmadığı düşüncesi insana bir şekilde rahatlık veriyor bence. Jim Morrisson'un kendine kertenkele kral lakabını takmasının bir sebebi var; kertenkeleler ekolojide hiçbir rolü olmayan canlılar, en azından bir araştırmaya göre böyle. Bu sonucun ardında muazzam bir özgürlük vaadi var ve bu muhteşem.  İnsanın neronları arasındaki uyarıların ne kadar hızlı ilerlediğini düşünün, bu sadece gözle bile görünemeyen bir hücreye bahşedilmiş bir özellik olamaz, evrende bu yetenekten nasiplenmiş milyarlarca hatta daha fazla şey olmalı. Veya ölümsüzlük; sınırsız rejenarasyonla mümkün olabilecek bir şey. Fakat hangi canlıya böyle bir lütuf denk gelecek hiçbir fikrimiz yok. Bu da evreni muazzam ölçülerde bir milli piyango yapıyor. Düşünsenize; aslanlar veya ayılar veya gergedanlar veya dinozorlar varken bir maymun cinsine akıl bahşedilmiş ve hesaplayabilme yetisi ve alet yapabilme yetisi. Bunun kadar akıl almaz bir piyango sounucu düşünebiliyor musunuz. İlk insandan bu yana ne kadar yol aldığımız önemsiz, çünkü her şey yol alıyor, her şey hareket ediyor. Kapasite diye bir kavram sadece bireysel boyutta var; bir toplum için veya bir ekosistem için kapasiteden söz edilemez zira birinin yetersiz kaldığı noktada diğeri devam eder. Dogmalar mesela, bizi geriye çekmekten ziyade başka bir yöne sürüklüyor ki gittiğimiz o yönde de durmuyoruz. 360 derece haeket edebilen bir sarkaç gibi bir yönden başka bir yöne sallanıyoruz. Üç boyutlu bir ortamda bir dakikalık bir değişiklik bile önemliyken dört veya daha fazla boyuta çıktığımız zaman yönün hiçbir değeri kalmıyor zira hesabı baştan yapmak gerekiyor, eski hesap yetersiz kalıyor. Sürekli anlam arıyoruz fakat bulduğumuz her anlamın bir noktada değersiz kalacağını unutuyoruz. Biz insan cinsi olarak yok olsak bile bir bakteriden başlayarak bizim gibi hatta bizden daha yetkin bir cinsin ortaya çıkma ihtimali her zaman var. İnsanın asla görmediği bir yüzü hayal edememesi de çok ilginç. Bunun gibi çıkmaz yolları olan sayısız özelliğimiz var, eminim. Durmak diye bir kavram yok, bir taraf dursa bile diğer taraflar harekete devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder