29 Aralık 2020 Salı

Yine Nerede Yakaladım Seni?

 Merhaba.


Yine aynı hikaye, değil mi? Yine çok sıkıldın. Yine hiçbir şey tat vermiyor. Yine biraz olsun silkelenmek istiyorsun. Yine için için rahat hissetmek istiyorsun, yine raylar üstünde giden bir tren gibi olmak istiyorsun değil mi? Ama değilsin, kendini havada hissediyorsun. Toprağa kölecesine bağlısın ve havada durmaktan nefret ediyorsun.


Seni buraya getiren ne? Öfke mi? Korku mu? Endişe mi? Hüzün mü? Hayır; sen buraya ivmen kesilince geliyorsun. Bir şeyler senin düzenine uymayınca, savunma düzeneği olarak, hükmetmekte zorlanmadığın şeylere koşuyorsun. Zekan da ifadeye yatkın olduğu için, ne zaman hayatın olmaması gereken bir yerdeymiş gibi hissetsen yazmaya kaçıyorsun.


İşine de yarıyor aslında. Yoksa kendini dinleyeceğin, kendine kafa yoracağın yok. Senin merak duygunda ne sorun var? Bir şeye ilgi göstermek senin için çok nadir bir durum. Muhtemelen ilgili olduğun bir alanda bilgili olmanı bu sağlıyor. Merak değil, tutku değil, ilgi değil, hırs değil. Olayın nadirliği, merakının canlı olduğu o kısa zaman dilimlerinde hızla ilerlemene imkan yaratıyor. Hepsi bu.


Abartmayı da seviyorsun. Abartarak tüketiyorsun çünkü. Tüketince hafifliyorsun. Hafifleme hissini seviyorsun çünkü hemen hemen her şeyinle ağır bir adamsın. Zıtlıklarında seçiçisin; ağır olduğun için hafiflemeyi, yavaş olduğun için hızlanmayı seviyorsun. Ama içine kapanık olmak seni paylaşmaya itmiyor.


İlgi de aramıyorsun. İlgi aramamanın ardında, çocukluğundan beri hep boyun hakkında bir şeyler duyuyor olmaktan ileri gelebilir. Sesin hep yüksek olduğu için dikkat çekmemek, çekmekten daha cazip gelebilir. Kendi hakkında muğlak konuşmaktan yanasın, çünkü kendine dair emin oldukların, olmadıklarının yanında okyanusta bir damla.


Öfkeni yorgunluk besliyor. Dinlenmeyi sessizlikte bulmak istiyorsun. Belki ilerde dağlara çıkarsın. Ormanların içinde gezersin. Şu an uzaklık istiyorsun.


Kaçıyorsun. İyi, kaç. Nereye kadar kaçabilirsin ki? Aynı meşguliyetler, aynı gürültü, aynı sabahlar ve geceler seni beklemiyor mu sabırla? İnkar yıkılmaz, dipsiz bir mağara mı ki içinde yok olana kadar saklanasın? Dünya, başlangıç noktana dönemeyeceğin kadar büyük mü ki sonsuza kadar koşasın? Döneceksin. Yine kötüyle yüzleşeceksin. Asırlık ağaçları bile kökünden sökecek fırtınalar var, kendini yerden yüksekte yine bulacaksın. Gökte süzülürken ölmedin bugüne kadar, bugün de ölmeyeceksin. Ayakların yere değmeye yakın değil, ama sen havada kalmaya katlanmaya yakınsın. Bırak artık tutunmaya çalıştığın şu dalı. Süzül. Mecbursun, süzüleceksin.

23 Aralık 2020 Çarşamba

Huzurunda

Oda küçük, içinde neredeyse hiçbir şey yok; sadece üstü sedirli, kare oluşturan dört bank. Duvarlar tok, turuncuya çalan sarıyla boyanmış ve üstlerinde asılı hiçbir şey yok. Pencereler yok. İçeride yanan birkaç mum odayı mutlak karanlıktan uzakta tutar. Ben yüzüm kapıya dönük olacak şekilde, banklardan birinde otururum. Ellerim bitişik, dirseklerim dizlerimin üstünde, sırtım kambur ve gözlerim kapıda. Beklerim. Derken O girer içeri. Karşıma geçer. Oturmadan önce hoş geldin der. Hayır derim, hoş gelmedim, çünkü gelmedim. Önceden de buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım. Ben gittikten sonra da burada olacağım. İster kırlarda koşayım, ister yatakta yatayım, ister denizde yüzeyim; her zaman burada olacağım. Gülümser. O'na bakarım, uzundur ama yüzüne bakarım, yüzüne bakarım ama yüzünü göremem bir türlü. Tam karşıma oturur. Neden özledin diye sorar; her ne kadar herkes onu gizemli bilse de uygun gördüğü zamanlarda açıktır, usta işi bir ayna kadar berraktır. Seni gönülden arayanlara, sana samimiyetle ihtiyaç duyanlara iyi gelirsin derim. Biraz iyi hissetmeyi istedim derim. Benden medet umanlar umduklarını bulur, ama onlara hiç umduklarını verdiğimi gördün mü der. Vermezsin, takdim edersin. Almak alanın elindedir derim. Kafasını sallar bir yukarı bir aşağı. Peki neden bana geldin iyi hissetmek için, neden insanlar bana gelir iyi hissetmek için diye sorar. Senin hikmetinde, senin yüceliğinde sükunet vardır, huzur vardır, emniyet vardır derim. Ben yek pare sükunet, yek pare emniyet miyim? Değilsin, bizi yoran da sensin, bizi yoran da senin eserindir, ancak şifamız yine senin elindedir. Neden size sadece sükunet, sadece emniyet vermedim? Yaratında birlik olmaz; biri varsa, ötekisi de olacaktır. Şimdi ne yapacaksın? Dinlendim ve demlendim, derin bir nefes alıp yolumda yürüyeceğim. Kalkar. Ayaktayken bana bir kez daha bakar. O gider, ben kalırım ama ben de giderim. 

9 Aralık 2020 Çarşamba

Hangimiz Tükenmedik

sabahlar ölür akşamlar gelir ardından ama bugünler ölür yarınlar gelir ardından gözyaşları ve kahkahalar dans eder hayattan korkanlar ölür bir yolunu bulup ölümden korkanlar kaçamaz bir yolunu bulup ama bazıları vardır ki adını muaf tutmayı başarır ölümden insan hayata tutunacağı bir dal arar hırsında kederinde şehvetinde inancında tutunduğumuz dallar kaçındığımız sığınaklarımızdır öte yandan acıdan korkup şehvete sığınan kaç insan var bu dünyada şehvetten korkup inanca sığınan kaç kişi pişmanlıktan kaç kişi kaçtı şiddete ve ne kadarımız tiksinip açgözlülükten mütevazılığa koştuk çünkü özümüzden kaçamıyoruz bu yüzden öldürmek isteyenimiz öldürüyor ve ölmek isteyenimiz ölüyor bu yüzden çölde güller açtırabiliyoruz ve yağmurlarda ormanlar kurutabiliyoruz istediğimiz zaman dumanları ve aynaları kullanabiliyoruz ama çırılçıplak olduğumuzda ne yaptığımız bizim hakkımızda bir şeyler anlatıyor efsaneler tekrar tekrar anlatılır diye duydum bugün çünkü sonunu bilsek de bazen bu hikayeleri dinlemek isteriz tarihin tekerrür etmesine sebep olan da bizim bu ihtiyacımızdır bir an gelir medeniyetimiz paramparça olsun isteriz ki o medeniyeti daha temiz daha berrak daha taze olarak yeniden kuralım bu ikiliğe bu çapraz bağlantıya bugün yeniden tutunuyorum çünkü buna ihtiyacım var çünkü sıkılıyorum çünkü yoruldum ve bıktım ve daha güzel günler istiyorum bunu sen de istiyorsun mahallendeki bakkal da istiyor ilçenin belediye başkanı da istiyor hepimiz istiyoruz zaten sahip olamadıklarımızı arzulayan canlılarız hele bu kadar kısıtlanmışken en mahrum olduklarımızı istiyoruz yalnızlarımız sevgili istiyor arkadaş istiyor öksüzlerimiz aile istiyor yoksullarımız zenginlik istiyor zayıflarımız güç istiyor yaşlılarımız gelecek istiyor insanı insan yapan zekasıdır ama insanı canlı yapan duygularıdır ve duygularımız darmadağın anlayabiliyoruz bizdeki kalp birbirimizde var bu sayede taşıyabiliyoruz karanlığın içinde bir küre ışık taşıyan bir ses tonu bu çünkü o ışık o umut bizi yarına taşıyor kendimi o ışığa bakmaya zorluyorum aslında bunu yazarak umutsuz durumlar yoktur umutsuz insanlar vardır ben hayatımın hiç bir zaman umudumu yitirmedim demiştir Mustafa Kemal Atatürk ve o cümleye sığınıyorum dört duvar arasında işe boğulmuş ve biraz olsun bağımsızlığa n-muhtaç yaşıyorum bu vaziyetin yarattığı duygusal fırtınada bir yön bulmaya çalışıyorum hepimiz öyle ya da böyle şu zor zamanlarda bir şeylerle mücadele ediyoruz ve yenilmek kolay bugüne özel bir şey değil bu dediğim yenilmek her zaman kolay ama yenilemeyiz bugünlere yenilemeyiz bir gün gelecek yenilmek kaçınılmaz olacak ama o gün bugün değil bir gün gelecek yenileceğiz ve bir sonraki savaşa hazırlanmak için geri çekileceğiz ama bu savaşın cephesinden kaçamayız o yüzden başlangıç ya da değil mücadeleye devam ben yarın sabaha çekiliyorum yeni bir günün getireceklerine sığınıyorum sizler de nasılı size kalsın ama yarın için bir yol bulun hoşçakalın

6 Aralık 2020 Pazar

Fikirlerim Şiirler Olur

Ölümün bir yüzü olmalı
Varlıktan yokluğa geçerken
Öylesine zor bir anda
Seni her ne oraya taşıyorsa
Suratına bakabilecek kadar cesareti olmalı
O yüzden
Ölümün bir yüzü olmalı

----

Lacivert bir içki akıyor
Gümüşün içinden çıkıyor
Siyahın önünden geçe geçe
Lacivert bir içki akıyor
Mermere dökülüyor
Çünkü bazen
Olması gereken tek şey
Estetiktir
Bu yüzden güzel insanlara tapınır
Yüzlerce fotoğraf çeker
Ve tropikal adalara gitmeyi hayal ederiz
Çünkü bazen
Olması gereken tek şey
Estetiktir
Estetikle mutluluğu
İkame edilebilir sanırız

----

Uyanmak zorsa
Fazla bir dert değildir
Belki tembelsin
Belki yorgun
En kötü bunalımdasın
Şakası yok ama çözümü var

Uyumak zorsa
Biraz daha derttir
Belki gerginsin
Belki eylemsiz
Belki korkuların var
Belki de öfkelisin
Ama insan bedeni zamandan kudretli olmadığı için
Er geç yenilirsin

Hem uyumak hem uyanmak zorsa
En derdi odur
Kaç tane sıkıntın var kim bilir
Zamanın sana ördüğü kafes ne kadar dardır kim bilir
Yaşamak seni ne kadar dövüyor
Kim bilir

----

Kim olduğumu açıklayayım
Adım Ali, çalışıyorum
Saçmanın içinde biraz olsun düzen
Kaosun içinde biraz olsun huzur
Kötünün toprağında açan bir tutam çiçek için
Çalışıyorum

Ne olduğumu açıklayayım
Gencim, emek çağımdayım
Yoksulum ve yorgunum
Beni yiyorlar, kemiklerimi sıyırıyorlar
Posamı çöpe atacaklar

Ne olduğunu açıklayayım
Seksen üç milyonu taşıyan bir kamyon var
Kamyon şöförü on sekiz yıldır araba kullanıyor
Arkadan maşallah diye bağırıyorlar
Helal olsun diye bağırıyorlar
Ama on sekiz yılda makina olsa bozulur
Yolda bir yerde yokuştan aşağı direksiyonu kırdı şöför
Frene basmaya kalktıkça fren tutmuyor
Yolun sonu duvar
Seksen üç milyon
Duvara vurmaya gidiyor

----

Karar almak kolay ve zor
Eylemek geçmek kolay ve zor
Hayat almak kolay ve zor
Hayat vermek bana kolay ama kimimize zor
Ezmek kolay ve ezilmek kolay
Ama ezmemek zor
Bugünü yaşamak kimine kolay
Ama yarını görmek herkese zor
Hata yapmak çok kolay
Doğru yapmak bazen kolay
Hata düzeltmek çoğu zaman zor
Unutmak kolay
Hatırlamak daha zor
Kimine kendisi olmak bile zor
Pes etmek en kolay
İnat etmek en zor

----

Ara sıra uzaklaşmak geliyor içimden
Oturduğum yerden ayrılmak aranızdan
Durduğum yerden görülmemek ve görmemek
Bazen geçiyor fırsat elime
Ve bazen kullanabiliyorum bu fırsatları
Bir uyuyup uyanma süresi kadar
Biraz gidip biraz geliyorum
Sonrasında aynı günler aynı işler
Haydi geçmiş olsun

----

Bazen manyak olmayı hak ediyoruz

----

Hayatta aradığımız insanlar
Yanlızlık ve beraberliğin aynı anda ve aynı biçimde
Anlamını kaybettiği insanlar olmalı
Ben buna inanıyorum