11 Kasım 2022 Cuma

Güzel Günleri De Konuşmalı

Bugün çok güzel bir gün oldu ve bunu anlatmam lazım. Bu alan, bu düzlem, bana ait bu özerk bölge sadece üzüntü taşımamalı, sadece buhrandan ibaret olmamalı, sadece öfkelendiğimde gelmemeliyim buraya. Çünkü güzellikler de anlatılmalı. Güzellik paylaşılmalı. Şayet paylaşılmasaydı; Shakespeare'ın soneleri olmazdı bu dünyada, Van Gogh bir tablo bile çizmezdi, Here Comes The Sun'ı bestelemezdi George Harrison. Mutluluk nadir bulunan bir değer ama her insan masumiyeti içerisinde hak eder mutluluğu.

Lezzetli bir yemek, sakin bir öğleden sonra, hoş bir sohbet, iyi şarkılar, herkesten daha başka sevdiğim bir insan; güzelliğim bunlardan doğdu bugün. Böyle bir günü özlemiştim çok. Barcelona'da tembellik yapmanın, Sarıyer'de kar yüzünden eve kapanmanın, Cunda'ya tatile çıkmanın, Muğla'nın en güzel koyunda akşamüstü güneşini izleyerek yüzmenin, arkadaşlarla Belgrad Ormanı'nda kahkahalar atarak yürümenin tadı vardı bugünde. İyi ki vardı bugün.

Sıkılmadan, yorulmadan geçirdim bugünü; bugün bu yüzden güzeldi. Güldüm, eğlendim; bugün bu yüzden güzeldi. Sevdiğimle paylaştım bugünü; bugün bu yüzden güzeldi.

Huzurlu uyuyacağıma inanıyorum. Bir süredir garip uyuyorum. Uykuyla uyanıklık arasında çok sık kalıyorum. Geceleri hatırlıyorum uykumdayken. Tarifi biraz zor. Bu gecenin konforlu olacağı hükmündeyim ama.

Bugünün hatırasından sebep hazırım yarına. Umarım siz de hazırsınızdır.

9 Eylül 2022 Cuma

Müsaade Edin De Biraz Uzanayım Şuraya

Benim sorunlarım başım çok kalabalıklaştığında başlıyor.

Mesele sorunsa, dertse, sıkıntıysa; nicelik benim için nitelikten daha ciddi bir sorun. Bir büyük dert, kötü de olsa, başa çıkılabilir oluyor. Ama çok sayıda sorun, ne kadar küçük oldukları fark etmeksizin, benim için yeryüzündeki cehennem. Çünkü ben bu çağa ait değilim, ben bu çağın hızına çıkabilen biri değilim. Benim durmaya ihtiyacım var, soluklanmaya, biraz sessizliğe, biraz yalnızlığa. Şartlar gerektirdiğinde doludizgin koşabiliyorum ama gün be gün deli danalar gibi koşturmak mizacımda yok. Bu devrin bu aceleciliğinden, bu şevkinden, bu akılsızlığından ve bu oburluğundan tiksiniyorum.

Bu yüzden emeklilik ve yaşlılık hayallerimi süslüyor. Yaşlı bir adamın koşmak için bir sebebi kalmıyor çünkü. Hatta koşmaması teşvik ediliyor. Ben nefret ediyorum koşmaktan.

İletişimden de tiksiniyorum; iliklerime kadar tiksiniyorum. İnsanlarla konuşmayı sevmiyorum. Elimde olsa iletişimi tamamen yok ederdim bu dünyadan. Tabii bu durumda bu blog olmazdı, yazamazdım. Belki bu kötü bir şey değildir, zaten burayı fazlasıysa savsaklıyorum.

Biraz rahatlasam, biraz uzaklaşsam normale döneceğim ama hala o son virajı alamadım. Hala çekmem gereken biraz yük kaldı. Yorgunluk sinirlendiriyor beni. O sinir de taşıyor işte, ne kadar kendini kontrol etmek istersen et taşıyor. Ondan sonra ondan nefret ediyorum, bundan tiksiniyorum diye buraya kelimeler kusuyorum işte.

Bunca yük, bunca çaba yaratıcılığımı da öldürüyor. Nadiren yaratabiliyorum bir şeyler artık. Köreliyorum. Köreldiğimi fark etmek de daha beter sinir ediyor beni.

Ama zor günlerin her birine rağmen bir sabah oluyor ve sıkıntılar buharlaşıyor. Bir gece geliyor ve can sıkıntılarımın yerini güzellikler alıyor. O gün bugün değil. O gece bu gece.

Buraya çok sık esip gürlüyorum, burada çok sık verip veriştiriyorum ama sebebim var. Burada her sızlandığımda üstümden biraz olsun yük hafifliyor. Yürümeyi severdim İspanya'dayken ama o yıllarda ve o topraklarda zaman daha bol. Artık eskisi kadar çıkamıyorum yürüyüşe. Ayaklarımla gidemediğim yere aklımla gitmeye çalışıyorum. Şanslıyım ki gidebiliyorum gitmek istediğim yere.

3 Eylül 2022 Cumartesi

Az Çorba

Çok yorgunum. Sanırım bu yüzden uzun zaman sonra buraya döndüm.

Hayatımın hız kesmesi lazım. Bir süre, yaşlı bir ağacın gölgesinde pineklemem lazım. Görüntümün aksine uzun mesafeler koşabilen bir adamım; ama her yarışın bir bitiş çizgisi var. Benim o çizgiye acilen varmam lazım.

Düşünmek dahi zor geliyor. Kelimeler ağır adımlarla beni terk ediyor. Bunca zaman sonra eskilerin aynısı, yenilikten uzak, keyif vermeyen bir yazı çıkmasının sebebi bu. Biraz da anın içinden kolay çıkabilmem, kendime dışarıdan bir gözle kolay bakabilmem ve bu yüzden bir takım doğal tepkileri verememem var ama o başka bir konu.

Yetişkinlik yıpratıcı ve şükürsüz bir süreç. Dünyanın ne kadar adaletsiz olduğuyla tanışma dönemleri bu dönemler. İnsan tabii ki daha iyiye gitmeyi, düzelmeyi umuyor ama umutların boşa çıkabileceğini öğrendiğin dönem de olabiliyor bu dönem. İki insanın hikayesi birbirine benzemese de patikaları aynı yoldan çok fazla kişinin geçmesi yaratır.

Bir de unutmamak lazım; iyi de kötü de gelmeye bir başladı mı üst üste gelir, çığ gibi büyür. Ama çığlar boğar insanı. Çıkması da zor olur. Nereye adım atacağını bilmeyen cümleler yazmamın sebebi bu sanırım.

Bu kadar uzun zaman sonra anlatacak çok şeyim birikmiş olsun isterdim. Ama öyle değil. Artık anlatacak çok şeyim birikmiyor. Sadece yaşamaya vaktim var, üretmeye değil, yaratmaya değil. Belki bir gün yaratmanın zamanı gelecek yeniden. Umarım gelecek.

21 Ocak 2022 Cuma

Bir At Ne Kadar Mantıklı Konuşabilir?

Eskiden kim olduğumu bilmediğim gibi şimdi de kim olduğumu bilmiyorum.

Normalde varoluş krizlerimi gecenin geç saatlerine saklardım. Bu sefer istisna yapıyorum.

Yeryüzünde her zaman üzülecek bir şeyler var. Tıpkı mutlu olacak bir şeyler olduğu gibi. Ya da utanacak. Kızacak. Korku, şehvet, umut, hor görü, şefkat, endişe, cesaret. Şu koca dünyanın hangi kenarına, hangi köşesine baktığına bağlı her şey.

Karlı havaların yaratıcılığımla ilgisi var sanırım ama bu yaratıcılık renksiz bir yaratıcılık. Kar görünce aklıma trafiğin gelmesi ne demek istediğimi özetliyor olmalı.

Gece yastığa kafanı koyduğunda kolayca uyuyabilmek muazzam bir lüks. Ama sürekli olarak yıpranan, aşınan, tükenen bireyler nasıl uyuyabilsin kolayca? Kaldı ki en çok törpülenenlerin uykuya ihtiyacı var. Biraz olsun durgunluğa ihtiyaç var.

Bu kadar zor olmamalı. Biraz olsun kolaylık olmalı hayatta. Aslında var da, ama her geçen gün kolayla zoru ayıran çizgi uzaklaşıyor zorda kalanlara. Sıkıntılı, daha da sıkıntılı, daha daha sıkıntılı, aşırı sıkıntılı, akıl almaz derecede sıkıntılı ve ondan da kötüsü diye bir sıralamayla daha betere iniyoruz artık. Bu gidişata dur demekten söz ediyoruz sürekli ama hangimiz eyleme geçiyoruz ki?

Didinmek, debelenmek benim özümde var. Hiçbir zaman tamamen pasif, tamamen durgun kalmayacağım. Hayallerimden söz ederken fark ettim bunu. Ben hayaline ulaşmak istemeyen o tiplerdenim. İstemiyorum hayalim gerçek olsun. O var olmadığı sürece güzel.

Tezata düşe düşe ilerlememin sebebi şu; dengem kalmadı. Fiziki dengesi zayıf bir insan için zihinsel dengesi kıyas kabul etmeyecek kadar gelişkin bir insanım aslında; ama denge kalmadı bende de. Bir gün yataktan bir kalkıyor insan ve bir fırtınanın göbeğinde buluyor kendini.

Kendimi iyi hissetmek istiyorum. Aslında anlattığım her şeyin özü bu.

7 Ocak 2022 Cuma

Sana Mektubum

Merhaba.

Seni boşlayalı çok oldu. Özledim bir bakıma. Her şey korkunç bir koşturmaca içerisinde gibi gözüküyor ama ben neden koşturuyoruz anlamıyorum. Koşacak bir şey göremiyorum. Ama yine de abartılı bir acele içerisindeyim. Kendi tercihim değil ama içindeyim. Seni o yüzden ihmal ettim.

Sıkıldım. Amaç göremiyorum. Önem veremiyorum. Eskiden kızgındım mesela, ki hala daha sinirlediğim oluyor. Ama şu an öfkeli değilim. Şu an öfkeli olmadığım için bir daha asla kızmayacakmış gibi hissediyorum çünkü şu an hiçbir şeyi önemsemiyorum.

Türkiye'nin yüzde kaçı şu an bunalımda? Peki dünyanın? Ruh sağlığı sorunlarını apolet gibi omzunda taşımayı seven, sorunlarıyla gurur duyan bir kuşağın temsilcisi olarak bu sorular ilgimi çekiyor. Gelecekte torunlarımız bizden ne kadar iğrenecekler?

Bıkmakta haklı mıyım? Bu mantıksız dünyanın içinde neye sabır gösteriyorum ben? Her şey sıkıcı.

Kaçacağım bugün. Saklanacağım. Sorumluluk almayacağım, çalışmayacağım, ilgi göstermeyeceğim. Bugün katlanamıyorum. Bugünü kendime istiyorum.

Şu an kar yağsın isterdim. İçimle dışım bir olurdu o zaman. Küçük detaylar büyük değişikliklere sebep olabiliyor. Çok gönülden inanmıyorum buna; çünkü bu argümanı sulu gözlü narin çıtkırıldım şımarık prensesler kullanıyor genelde. Ama bugün ben de sulu gözlü narin çıtkırıldım şımarık bir prensesim ve küçük detaylar büyük değişikliklere sebep oldu. Yaşattığını yaşamadan bu dünyadan gitmediğin gibi, eleştirdiğin şeye dönüşmeden de bu dünyadan gitmiyorsun.

Ego reklamı yapmak peşinde değilim. Ve kendimi başkalarına da anlatmak istemiyorum. Bir tek sana yazıyorum işte. Çünkü dürüst olalım, sen kimsin? Buraya yazdıklarımı kimler görüyor ki? Ben istediğimi alıyorum, hikaye orada bitiyor.

Her neyse işte, ben biraz sorumsuz olmaya gidiyorum. Bu kadarı benim de hakkım. Sağlıcakla kal. Umarım şu son temennimin ne kadar düşünceli olduğunu anlamışsındır.