21 Aralık 2016 Çarşamba

Mi Diyez ve Ezogelin

bir zamanlar piyano çalardım en azından çalmayı bilirdim belki şimdiki aklım o günlerde olsa bırakmazdım yaratırdım bir şeyler mozart seviyesinde müziksel zekam olduğundan değil de yaratırdım bir şeyler doğaçlama çalardım içten çalardım kendi özümü insanlara bir de o yolla sunardım çünkü mesele paylaşmak aslında tek başına olmak da güzel belirli açılardan fakat paylaşmak da bir ihtiyaç benim kendimden başka paylaşacak neyim var al al yüzde bilmem kaçım senin olsun yüküm hafifler belki de böylece güzel de olur belki artık ayaklarım toprağa değil de havaya basar sana kendimden verdikçe yerden biraz yukarda daha heyecanlı bir düzlemde yürümek ve yatmak ve koşmak ve yüzmek düşüncesi ilgi çekici heves uyandırıcı serbest çağırışımdan eğer bilinç altı açıklanabiliyorsa size kolay gelsin tabii derdiniz benim biliç altımı çözmekse şu an serbest çağırışımda altındayım buradan soluğa oradan da çimenlere geçtim dediğim gibi kolay gelsin ibr demlik çayım yok çayım olsa paylaşırdım onu da karman çorman çorban çorbam içim dışım çorba oldu içim dışım soğuk oldu şehrin kuzeyi gerçekten çok soğuk atar damarlarıma kadar üşüyorum soğuğa batıyorum bazen bazen soğuk kalbime dokunuyor çareyi de çorbada buluyorum maviyle grini seviştiği koyu gökyüzüne çorba içmek yakışıyor bir de çay çay içmek de yakışıyor iki lirayla gerçi artık asgari üç lira şart ama ben birkaç sene geriye döneceğim kasten iki liraya kumar oynamak da yağmur havasında daha bir güzel üzerimde beyaz gömlek yüzyıldan yaşlı merdivenleri iner serçe parmağım kadar bir sokakta oynardım işte kumarı sanırım o günler daha güzeldi en azından daha bencil olabildiğim günlerdi ve artık herkes aynı şeyleri konuşuyor dilim çıt diyor kesiliyor

15 Aralık 2016 Perşembe

Birkaç Günden Gelenler

Ben makinaya bakıyorum, makina bana bakıyor.

Sessiz sadece. Arkada çalan şarkıyı boşver, sessiz işte.

Yazmak bir garip geliyor şu an, konuşmak kadar garip geliyor. İçin için yazmak istemiyorum aslında, çünkü ne diyebilirim ki? Neden?

Biraz huzur, biraz içe dönüklük. Bu an bundan ibaret. Kendimi dinlemek değil de, kendimle karşı karşıya kalmak. Yaralarıma, morluklarıma, yanıklarıma, sakatlıklarıma bakmak. Bu an bundan ibaret.

Eylemlerden kaçıyorum. Çöp dökmekten kanepede oturmaya eylemler çok ağır geliyor. Tam çeneme bir yumruk atılmış, sızısı yavaşça yayılıyor. İnsan hayatının dalgalar halinde seyrettiğine gönülden inanırım, mutlaka anlatmışımdır. Bu sefer okyanus fırtınası gibi geçti ve yorgunum. Hatalarımdan, amaçlarımdan, tanıklıklarımdan, tecrübelerimden yorgunum.

Seyir halinden çıktığıma göre, sırada ne var? Şimdi ne yapacağım?

Çok soğuk günlerden geçiyorum. Gecenin Üçünde sükuneti ve hüznüyle, Yakarım Geceleri soğuğundan ve kahrından geçiyorum.

Nedir samimiyet, nedir yalnızlık, nedir korku ve nedir insanlık?

Kendi çaresizliğim, endişem ve yıpranmışlığım böyle bir seviyeye hiç gelmemişti. Bir çizgi üzerinde asgari ve azamiye göre belirli yerler değil seviye, bir kürede yüzeye oldukça yakınlarda bir nokta bu bahsettiğim. Aklıma daha kötüsü geliyor çünkü daha kötüsü her zaman mümkün, fakat mümkün olmasa olmaz mı?

Neredeyse varlığımdan utanacağım.

Takatimin kalmadığı yere geldiğimi söyleyeyim, böylece gerçekten takatsiz kalmak zorunda kalmam, o sınıra sürüklenmem belki de. Son sözlerim de bunlar olsun bu günlük.

3 Kasım 2016 Perşembe

İkinci Big Bang Patlaması

ilk adımını at kafanın içinde devasa bir salonun içine at adımını mermer zemin ve sütunlar ve tavanlar altından avizeler kristaller yürü içeride elini cebine uzat ve çek al boyanı avucuna duvarlara bak ve süslemelere tam ortaya kadar yürü tam ortada dur elindeki boyaya bir bak ve sonra sadece Tanrı'nın görebileceği şeytani bir gülümseme at boşluğa ve saçmaya başla boyayı boyamaya başla sevincini endişelerini aşkını şefkatini boya bütün salona koşarak saç o boyayı duvarlara kirlet herşeyi ve kendini kendinle öfken yansısın duvarlara merhametin dökülsün tavana dinginliğin parlasın yerlerde ve en çokta acılarınla boya ACILARINLA boya bulduğun her köşeyi güven kendine tükenmeyecek o boya ellerinden başka gülüşlerini de kullan boyarken gözyaşlarını kullan sesini tenini kalbini aklını kanını saçlarını da kullan çatık kaşlarınla boya gözbebeklerinle boya çünkü çocukken de böyle yapardın önüne bir nesne alırdın ve boyardın hislerinle boyardın tekrar yap çünkü nereye kadar kendine saklayabilirsin NEREYE KADAR KENDİNE SAKLAYABİLİRSİN

NEREYE

KADAR

KENDİNE

SAKLAYABİLİRSİN

üstün başın boya içinde kaldıktan sonra izliyor musun renklerini izliyor musun salonunu izliyor musun kendi ifadeni delicesine yaşadığın bu rahatlama anından sonra ne kadar berrak ne kadar şeffafsın görünmesen de olur şeffaflıktan renkleri karıştırmaktan simsiyah kalmış olsan da olur hiç önemli değil yeter ki istediğin halde ol ayna boyamadıysan daha aynayı boyamaktan unutma çünkü kendini aynı halde görmek istediğini zannetmiyorum öyle olsaydı kullanmazdın renkleri artık daha başka olan biten bir zıplama yaşadın eski yerine geri dönecek olsan bile önce manzaranın tadını çıkar eserinle gurur duy BAŞARDIM de kendine neyi başardığını düşünme BAŞARDIM başardım başardım

göklerde gürleyen sen ol bu sefer yeni ol yenisin değil mi şu an cansız değilsin önemsiz değilsin önemsiz belki yarın olacaksın sıradan belki yarın olacaksın belki ihtişamın güneşle birlikte batacak ama şu an için ÖNEMLİ SIRADIŞI VE İHTİŞAMLISIN ve paha biçilemez bir şey bu PAHA BİÇİLEMEZ BİR ŞEY BU koy kafanı şimdi yastığa eğer yastığı ve yatağı da boyadıysan koy kafanı ve istediğin zaman uyu dert etme dert etme
deeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeertttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt
etmeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee
şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş

şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş

beni de dinleme aslında şimdi





dinleme


şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş 

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Bilmediğin Soruya Cevap Uydurmak

Smokin dans etmek için iyi bir kılık olabilir. Tecrübeyle sabitlemedim ama fikir olarak fena değil. Smokinin estetik bir duruşu var zaten. Özellikle şarap sarhoşluğuyla, kendi halinde dans edebilirsin üstünde smokinle.

Ve sağ
Ve sol

Altmış yaşın vurdumduymazlığı bence bir kavramdır. Altmış yaş vurdumduymazlığı sahil kasabalarında yakışıklı olur.

Toz kokan kelimeler var. Bu kelimeleri yargılamak amacı gütmüyorum. Ama bazı kelimeler Saatleri  Ayarlama Enstitüsü'nün ilk baskısı kadar eski. Mesela;

Hamaset
Mütevellit
Ahval
Sükut
Rahiya

Ellerime bakıyorum, parmaklarıma bakıyorum. Bana bir şeyler çağrıştırması gerekiyor gibi hissediyorum ama ellerime bakınca kafamda hiçbir görüntü belirmiyor.

Hiçbir
görüntü
gelmiyor.

Sadece eller.

Anlatacak bir şeylerin varsa insanlar sizi dinler. Dinlemeyenler de olacak, mutlaka olacak. O dinlemeyenler arasında kendi kendine bir şeyler anlatmakla meşgul olanlar da olacak, mutlaka olacak.

Mırın kırın ediyor cümlelerim kafamdaa mırın kırın

Tuval kullanamam. Ellerimde öyle bir yetenek yok. Var olan, tuval boyama isteğim. Renkler konnusunda emin değilim ama. Kırmızı fazla sevmem, mavi ve yeşil güzeldir ama mor kullanmayacağımı biliyorum.

Kimya bilmeden de kimyagerlik yapmış oldum böylece 

24 Haziran 2016 Cuma

Zahmetine Değmez

Boş ekranla bakışırken fikirlerimle devlet dairesindeki vatandaş-memur ilişkisi yaşıyorum; ben onlara iş yaptırmak istiyorum, onlar beni iplemiyor. Sonuç olarak da daha ilk harfinden sıkcı bir şey çıkıyor ortaya. Bugünkü vurumuş tuşların sonucu bu; sıkıcı. Güzel ve sakin bir günün meyvesi sıkıcı. Uzatmaya zahmet bile edeceğimi sanmıyorum. Sanrım ilhamın sesini duyuyorum; bugün olmaz, başım ağrıyor. Nazar boncuğu görevi vermeyeceğim buna ama arada kötü olmak lazım, yetersiz, vasat. Döngünün o tarafında da değmek lazım. Şikayet etmiyorum, siz de etmeyin. Bugün vasat kalayım, siz de nasıl kalmak istiyorsanız öyle kalın.

10 Haziran 2016 Cuma

Bozuk Para

kendinden memnuniyetsizlik güçlü bir duygu bazen insan ne yapması gerektiğini bilmiyor bazen kafanda seni mutlaka rahatsız eden bir kurtçuk geziyor biraz daha ense tarafına doğru yükselip alçalıyoruz radyo dalgaları gibi özensizlik ve klişe üstüne siniyor sözlerimin ama kendini kendine ifade etmek içinde bol miktarda deneme yanılma barındırır ve güzellik yağmur gibidir bulunduğunuz yere göre belirme sıklığı farklıdır hatta uzun kuraklıklar yaşanabilir mümkündür belki de kendimden kaçıyorumdur sınırsızlığımdan kaçıyorumdur bilmiyorum kendimden bir hayvan çıkarsam mesela tamamen içgüdüsel sezgisel aklımın prosedürlerini benzin kullanıp yaksam ve alnımın yarığından bir orman yangını gözükse içimdeki hayvanı çıkarsam ortaya konuşmak yerine böğürsem flört etmek yerine kur yapsam çiğ yemek yiyip ağzımı derelere yaslayıp su içsem kendime anlam verememek bu hayalin öznesi daha ne kadar ne kadar edilgen olacağım ne kadar beni tanıyanlar beni bana anlattıkça bir yabancıdan söz ediyorlar sanacağım çelişkileri ertelemek bile mümkün değil mi bana temas ve koku hislerini bırakın gerisi olmadan da idare ederim bence bana korku öfke ve sevgi hislerini bırakn gerisi olmadan da idare ederim bence kelimelerle iyice saklambaç oynuyorum şu an aklıma korkunç şeyler getiriyorum şu an olası sorunlardan korkuyorum şu an ve sizler sizlerden korkmuyorum ama sizlerin bana tesirinden korkuyorum kendi kafamda size uygun olabilmek uğruna yarattığım bürokrasiden korkuyorum sanki kafamda elimde belgelerle kriz geçirmek için özel bir çeşit izin almaya çalışıyorum sanki de
                                                li
                                                    ri
                                                          yor
                                                                     um
bilmiyorum nasıl bi
                                   le
                                          yim
ve kavgalar ve yalanlar ve çocukluğumdan beri anlamadığım ihtiyaçlar ve sanki biraz huzur biraz huzur var bir yerlerde elimi uzatsam sadece üstünü kapatmış olacağım huzur avucumda tutmak için değil huzur başımı yaslamak için orada olan bir şey kademe
                                                                                                    kademe
                                                                                                                        kademe
koptum insan zincirinden eğer aydınlanma yaşıyorsam şu an çok yanlış bir zamanda geldin aydınlanma alakasız bir gecenin alakasız bir saatinde geldin bu saatte işleyemem seni çıraklarımı evlerine gönderdim tek kişilik bir iş değil bu yük altında kalmak bakın bu korkutucu işte hıaaaaaaaaaaaa korkutucu bu tüy gibi olmak da değil de yağmur damlası gibi olmak istediğim bu yağmuuuur
                    yağmuuuuuur
                                            yağmuuuuuuuuuuuuuuuuur
şimdi bozuk para gibi bir şekildeyim iki yüzü farklı iki yüzü başka üçüncü bir yüz arayan bir bozuk para

tek yüzlü olmak isteyen bir bozuk para

geçersiz olmak isteyen bir bozuk para

deney     sel
bu geceki ben
deney
sel
sssse
sssssse sssse bir ki
duydunuz mu beni
beni
         bir yüzdeki beni
                                    ve diğer yüzdeki
                                                                 ve üçüncü yüzdeki

12 Mayıs 2016 Perşembe

Kötüsünden Bir Geleneksel Şiir

Kadıköy'de martılar sahilde uçar
Sessizce vurur kıyıya dalgalar
Gözlerim karşı kıyıya dalgın
Ciğerimde bir yara sızlar

Beyoğlu'nda adım atacak yer yok
Kenarda bir kedi yatıyor tok
Serseri adımlarım ve ben
Kayıp bir şeyi arar bulan yok

Kapalıçarşı'nın her yerinden bir ses
Beyazıt'ta çekmişler nargileden bir nefes
Bankın birinde çaresizliğimle
Otururken gidiyor önümden herkes

Beşiktaş'tan bir vapur kalkıyor
Sarıyer'de esnaf eve dönüyor
Gece karanlık çöktü ben hala
Havantepe'de manzara önümde
Gözlerim hala o kızı arıyor.

25 Mart 2016 Cuma

Sen De Caz Caz Caz Bir Kenara

tamam mükemmel bir şey yakaladım insanı esir alan bir şey hareketi temsil eden bir şey ve kaybediyorum kendimi ve yarış başladı hız duygum tetiklendi amaçsızlığıma kavuştum ve bu muhteşem anlatacak bir şeyim yok ama anlatmak arzum tavan çünkü kulaklarımdan içeri saf heyecan akıyor ellerimde hafif bir titreme var müziğin gücü diye bir şey var MÜZİĞİN GÜCÜ DİYE BİR ŞEY VAR keşfetmenin heyecanı var her zaman için büyük olamam ya her zaman için mantıklı olamam ya her zaman için doğruları yapamam ya bebop kıvamındayım şu an ve sanırım son durağım yine bomboş bir alan olacak şu kendinizi TANRI'YA yakın hissettiğiniz sadece sizin sesinizi dinleyebildiğiniz o yerlerden birinden söz ediyorum eğlence anlayışımın bu devire uymadığı kanaatindeyim insanlığımın bu devire uymadığı kanaatindeyim tamam şu an alenen saçmalıyorum birilerini endişelendirebilecek kadar saçmalıyorum yine de berrak hissediyorum kaotiğim şu an anarşiğim gecenin ortasında gün doğumunu görüyorum şafak vakti mutluluğunu yaşıyorum karıştırdım yığınla bir şeyleri belki de birileri sanatsal bir şeyler görebiliyordur şu an bu keşmekeşin içinde ben göremiyorum sanata baktığımı zannetmiyorum şu an hayatımın en güzel dönemini yaşadıktan sonra fark edeceğim herhalde o yüzden şu anlar için bu yaşlarım için hayatımın en güzel dönemi demeyeceğim BİRİ MÜZİĞİ TEKRAR AÇSIN YOKSA KOŞAMAM tamam oyna geri döndüm bu ritimi seviyorum hayatıma kapıdan uğrayıp kaçan kadınlar şu an sanki yanınızdan koşup geçmiş gibi hissediyorum sanki yolumun üstünde güzel bir manzaraymışsınız gibi sanki size hiçbir zaman ayıracak vaktim olmamış gibi çok mu önemli değil biliyorum O KADAR DA ÖNEMLİ DEĞİLİZ ASLINDA sanırım insanın güzelliği burada önemli olsak hassas olurduk değişemezdik zarar görme ihtimalimiz olduğu için kesildim kesilemem o aydınlık anlardan birindeyim yanımda yanan lambanın ışığını gerçekten algılayabildiğim bir anın içindeyim bunu şimdi kaybedemem sanırım bir şeyler anlatabiliyorum İŞTE BU KISMI ÇOK SEVİYORUM SAKSAFONLA DAVULUN SEVİŞTİĞİ TAM BU ANI tamam irtifa kazanıyorum çünkü herkes bilir ki uçarken irtifa kaybetmek tehlike demektir ve metaforlar kullanırken bile bir miktar gerçek arada gizlenir sanırım uçamktan kastımı yanlış anlayacak çok fazla kişi tanıyorum müzikle uğraşıyor olsaydım ne tür müzik yapardım diye düşünüyoum bazen ama biliyorum ki bir aralık caza yoğunlaşırdım çünkü CAZA ZAAFIM VAR belki de yirmibirinci yüzyıldan o kadar da bağımsız değilimdir zira en güzel eserlerimi bu internet denen devasa boyuttaki arap saçının kıyısına bırakıyor olabilirim bu durumda pek bir güvenlik duygusu yok değil mi adeta DADAİST bir hava var ama sonuçta anarkokomüzimin amerikan televizyonunda yer bulabildiği bir dönemde yaşıyoruz o yüzden dünya tersine dönüyor dersem bana katılanlar çıkabilir bir gün gelecek bu ipe sapa gelmez kehanetlerim kendine bir cemaat bulacak merak etmeyin benim cemaatimde yozlaşma olmayacak sanırım bir cemaat kuramadan ben tutuklanacağım belki de tutuklanmayacağım internetin arama motorlarında benim bu zavallı bölgemi bulmak için çok uğraşmak gerekiyor nasıl olsa bu arada özerk bölge de masum anlamını kaybetti değil mi terör merör derken sanırım mizah yaptım hayatımda ilk defa ve o kadar yanlış, kusurlu ve rahatsız edici oldu ki birileri benim hakkımda je suis charlie diyebilir ba dum tsss tamam saçmalamanın tatsızlaştığı bir yerlere sürüklendim kısa devre yapmış gibiyim kendime en zarar verdiğim anlar kendimi engelleyecek hiçbir şeyin tesiri altında olmadığım zamanlar o zaman KOÇ ÜNİVERSİTESİNE KOCAMAN BİR TEŞEKKÜR edelim veya devlet dairelerine hatta misafirliğe gelen arkadaşlara sizler olmasanız kendimi kendimden koruyacak hiçbir şeyim olmayacaktı hadi ama hemen bozulmayın kötü bir şeyler söylemedim ki öngörü sahibi olup olmadığımı şu an yüzlerinizi görebilsem anlardım belki ama hepimiz biliyoruz ki böyle bir şey olmayacak ben ufak mağlubiyetlerin toplanıp bir galibiyet edebileceğinin canlı kanıtıyım buna delil oluşturabilecek kadar et kan ve tecrübe var bende halihazırda o kadar iç içe geçen bir yapı oluşturuyorum ki buraya kadar kaç kişi beni okuyor tahmin dahi edemiyorum işte böyle ufak mağlubiyetler hatırlayın tamam ritim hala kaybolmadı bunu dedim ve durakladım hayat ironidir ve hayat tanım yapabileceğiniz bir şey değildir ironi dedim hatırlayın deneysel yaklaşın kendinize yaş dediğiniz yan yana gelen rakamlar sonuçta CAZIN YIĞINLA TÜRÜ VAR kahkaha atıyorum ağzımı açmadan bu yazdıklarımı görünce beni takdir edecek birkaç kişi tanıyorum azlar ama güzeller film karakterleri değiliz ama film karakterleri bizler senarist denen adamlar en aykırı karakterleri bile bir yerlerden görüp yazıyor hayatımda izlediğim en acayip şeylerden biri bir reklam olarak karşıma çıktı az önce tamam belki de yirmibirinci yüzyıldan o kadar da bağımsız değilimdir şu an cazımı elektronik olarak tercih ediyorum bu yazdıklarımı eğer ünlü olursam birileri bulur mu eğer bu saydığım ihtimaller gerçek olursa ne olur bana ne düşündüklerini söylesinler çünkü birilerini yüzlerine bakarken umursamamayı dinlememeyi istiyorum ara ara kaşınıyorum ben niye hayatımın hayallerimle bütünleştirilmiş halini yazdıklarımda ve yattığımda yaşıyorum ÇÜNKÜ BU YÜZYILIN KAYBEDENLERİ ARASINDAYIM VE ÇOK ÇOK ÇOK KALABALIĞIZ caz avrupada da güzel bir zamanlar insanlar karakter olarak da şıkmış belli bir sayıdalarmış ama çirkinleri göstermeyecek kadar kalabalıklarmış ve evet benim de kulağıma masal gibi geliyor bu sanki bir anda BÜYÜK KÖTÜ KURT fırlayıp anneannelerimizi yiyecekmiş gibi hiçbir kurt hiçbir hayvan hiçbir canlı hiçbir varlık benim anneannemi yemesin lütfen onu çok seviyorum denizde fazla açılmış duygusuna kapıldım ailem beni merak ediyor olabilir ama koca adamım bulurum kıyıyı arkasında anlamı olmayan mecazlar yazıp duruyorum ne lüzmsuz işlerle uğraşıyorum ya da yok be lüzumsuz falan değil kendine has yani bana has bir kıymetleri var her telden çaldım sanki ama en çok cazdan çaldım insanlardan birşeyler çalmadım hiç olmazsa somut bir şeyler çalmadım bunu biliyorum bütün suçların temeli hırsızlıktır diye bir cümle okumuştum afgan bir yazardan daha reşit olmamış çocuklara afganistanın yakın tarihine dair bir şeyler okutmak dışarıdan bakınca oldukça zalim ama bence doğru bir insiyatif zira yaşınız kaç olursa olsun zulüm can yakıyor istanbul afganistan KARAMAN dinlemiyor zulüm can yakıyor küçük kızlar türban takıp otuz üç bin kişinin karşısına çıkıyor istiklal marşı okuyor politika uyuşturucu bağımlılığı gibidir başta keyif verir sonra zaman geçer ve kendinizi her anlamda tükenmiş ve yine de siyasetten vazgeçemiyor bulursunuz siyaset yeryüzündeki en çirkin uyuşturuculardan biridir en çirkini cehalettir açık ara hem de müziğimi tükettim haydi siz de beni tüketin uyku beni tüketsin tüketim toplumu tanımının hakkını verelim HAYDİ AMA tamam cidden kendimi bitirdim şu an parti bitti haydi dağılın görüşmek üzere hoşçakalın kaybolun ikileyin defolun toz olun

9 Mart 2016 Çarşamba

Eski Şehrin Sesi

Sanırım biraz kişisel meseleler taşıyağacım gecenin bu orta saatlerinde bu elektrikten not defterine. Kapı eşiğinde durur gibi bir halim var, içeri mi girerim dışarı mı çıkarım? Beni anlayamayan bir ben mi varım? Fuzuli yanlarımı azat edersem belki incelirim birkaç kişi. Tanışamadım kendimle bir türlü; ya gözlük takardım tipim değişirdi, ya eldiven giyerdim ellerim belli olmazdı, bazen bacağım sakat olurdu farklı yürürdüm, bazen de sesim kısık olurdu dediklerim anlaşılmazdı. Tek başıma sarhoş olunca dünyam değişir, aklım bulanır, ortaya bir garip ürün çıkar kimi zaman güzel kimi zaman çirkin. Dövmelerim var benim gözlerimin içinden derime yansıyan, yer ve şekil değiştiriyorlar. Başüstü asılıyorum bazen bir çelik halata ve şehri izliyorum o halde, gökte gökdelenler yerde gökyüzü, kornalar yukardan aşağı yağıyor ve yıldızlar yerine pencerelerden masa lambaları yanıyor.

Bir evim ve bir spor salonum var; ikisi de loş, eşyası az, manzaraları yok ve ara sokaklarda bir yerlerde. Bu ufak tefek yerlerde sürekli bir eylem halindeyim, mütevazılığın sükunet dolu mutluluğunu yaşıyorum oralarda. Yalnızlık için var oralar ve ne olurlarsa olsunlar kale değiller. Sakallarımı uzatsam mesela, yüzüm belli olmasa, çok da tanınmam bu halde, hayat bana, insanlar bana nüfuz edeceğine ben hayata insanlara nüfuz ederim. Elime bir somun ekmek alsam, eski ve gri paltom sırtımda evime yürüsem, sessiz sedasız parmağında bir alyansla bir kadın açsa kapıyı. Yorgunum diye değil bu hayalim, yorgun olmak istiyorum diye. Tati hayalimde yine bir şehir var mesela, eski bir şehir, ruhlu bir şehir, bir insan gibi bir şehir.

Uzun uzun yazabilirim bu gece, uzun uzun bir treni tüm vagonları gibi dizebilirim paragrafları. Üstüm başım kömür içinde harlarım ateşi, hız için değil yol için. Oturduğum yerden ne kadar uzaklara gidebiliyorum, ellerimle ne kadar da fazla yürüyebiliyorum. Sessizlik ve açık havaya aşık oluyorum, açlığımı gerçekleşen isteklerimle bastırıyorum. Yılbaşından beridir alenen yaşıyorum, belki de bu yıl ışığın yılıdır perdelerin yerine. Çiçeklerden orkideyi severim, anısı büyük. Mahallelerden Moda'yı severim ve Kadıköy'ü, anıları büyük. Bir vapur yolculuğu gibi bir ruh halindeyim, Sultanahmet'i görür gibiyim. Ne anlattığımı bilmiyorum, bilmek istemiyorum.

Şarap yıllandıkça güzelleşir, peki ya köpeköldüren, peki ya biz köpeköldürenler? Biz de şarap değil miyiz, köpeköldüren içenler insan değil mi, o dudaklara köpeköldüren değdi diye aşağılık mı oldu onlar? Neden ben uyuz olamıyorum sıradan insanlar gibi? Çok soru soranlara ya küfür ederler ya tokat atarlar. Damarlarım kurudukça karşı cinsimle doldurmak istiyorum ama damarları dolu olanlara ayda yılda bir denk geliyorum, neredeyse hiçbiri de damar doldurabilecek durumda olmuyor. Sözlerimden alınabilecek insanlar var, bu alınganlıkları ciddiye aldığımdan, umursadığımdan, bunu istediğimden, pişman olup olmayacağımdan ya da en başından bu durumu yaratmama gerek olduğundan emin değilim. Sanırım kimseyi yaralamak istemiyorum, ama ben en beter kendi aklımın tufanlarına sarhoş oluyorum. Belki başka bir gün ağlarım beni affet diye. Belki de bazıları vardır ömründe affedilmek için yalvarmamı bekleye bekleye ölecek.

Küçücük insanlar kocaman olabiliyor. Tesadüfler yeni kaderler çizebiliyor. Bazen sözlere dikkat etmek gerekiyor fakat bu benim en beceriksiz olduğum konu. Ağzımı her açtığımda ellerim aracılığıyla ateşle oynuyorum. Kurşunlar sürüyorum namlumun ucuna ve ayaklarıma ateş ediyorum. Elimi birilerinin tutmasını beklemiyorum fakat elimden tutulunca bir yerlerde bir seviç çığlığı, susuzluğu dinen bir zavallının haykırışları çınlıyor ve ben bunu duyabiliyorum. Sanırım hayatımın bir döneminde gönül meseleleriyle yüzleşecektim ve bana bunu yaptırabilecek güçte biri karşıma çıktı belki de. Konuşmak için erken belki ama kim takar ki bu beyaz köşeyi, kim takar ki beni.

Saman alevi kadar güzel bir alev daha yoktur belki de ama o da çok kısa sürer. Bir tam günümü bardak kırmaya ayırmak isterim; dört bir yana bardaklar fırlatmak isterim. Ellerimde kesikler görürdüm belki, oluk oluk kan görürdüm. O kanda öfke görürdüm, nefret, vazgeçmişlik, endişe, yanlış ve kötü bir koku görürdüm. Kulaklara aptal gelsem daha rahat ederim tahminimce, aptallar kendini açıklamak zorunde olmazlar. Ve bazen sen doludizgin koşarken o kadar aptal bir şey olur ki bomboş kalırsın ayakta, adımların saat başında bir taneye düşer. Öğrendikçe sen neyin ne olduğunu renkler, günler, hayvanlar, bölgeler, isimler veya kokular anlam değiştirir ve bazen hiç sevmezsin bu değişiklikleri.

Vasatlıktan bilinçli olarak keyif alıyorum ve vasatlık beni bulduğunda güzel olmuyor, vasatlığı avlamayı seviyorum ben. Sırtımı da kasten kaşımıyorum şu an mesela çünkü bu huzursuzluk çok eğlenceli. Belki de dertleri görünmezmiş gibi davranabilen o güzel insanlardan değilimdir. Belki de zannettiğimin çeyreği kadar düzgün biri değilimdir. Belki de hep aynı basit şeylerin etrafında dönüyorumdur. Belki de olmayacak bir şey için zorlayıp duruyorumdur.

Kendi kendime çok fazla bu gece güzelce içeyim diyorum. Aslında kendi kendime bu kadar hanım evladı gibi konuşmuyorum. Kendimde ışığa değil karanlığa bakmayı seviyorum. Çok fazla kendim diyorum. Önce umursamayı bıraktım, geçenlerde de dinlemeyi. Acaba günlük hayatı da bırakır mıyım bir gün? Bateri cazla beraber çok güzel, rock müzikle ise hoş. Kötü şiirler gerçekten değersizliklerini hak ediyorlar. Şiir gibi insanlar değersizliği hiç hakedtmiyorlar. Şiir gibi insanlar tanıyor olabilirim ama şu an öyle olup olmadıklarını sorgulamayacağım. İnadımı şu an bırakacağım. Eğer işim olur da biterse belki hepiniz, daha doğrusu hiçbiriniz bunu okursunuz.

2 Mart 2016 Çarşamba

Akıl Sağlıksızlığı Hakkı

tuşlara basıp bir fırtına yaratmak üzereyi hayır tuşlara basmak da değil tuşlara abanmak bir arayış içerisindeyim epilepsi nöbeti kadar güçlü bir histen etkiden söz ediyorum yukarı ve aşağı yarım dairesel şu an ne istiyorum biliyor musun şu an bir sinir krizi istiyorum bir kadından sağlam bir tokat yemek istiyorum büyük bir belaya kafa göz girmek ve oradan çılgınca bir sonuçla sıyrılmak istiyorum ritim istiyorum davulların hızlı ve saldırgan sesler çıkarmasını istiyorum gitarlardan buğulu notalar yükselsin kışkırtma olsun siyah maskeler ve yanan binalar tam anlamıyla delilik tam anlamıyla delilik hepimiz düzenin ve sıradanlığın köleleri değil miyiz zaten bu gönüllü bir anlaşma değil mi zaten bakın beni on beş sene sonra elimde ekmek evin kapısının önünde karımı yanağından öperken görürsünüz zaten olağan bir sonuç bu hayatımızın basit gerçeği bu lakin bizim çıldırma hakkımız nerede içimizdeki vahşeti nereye dökeceğiz kükremek istediğin zaman ne yapıyorsun kükremek yerine marjinallik çok az kişinin gerçeği olmasaydı marjinallik kavramı olmayacaktı zaten dünyamızda fakat olağan hiç mi sıkmıyor sizi sadece üç beş kişinin okuduğu bu sanal görüntülerde mi vahşi yanımı gösterebileceğim sadece çantamda gezdirdiğim ufak defterlerde mi hadi oradan akacak kan yerinde durmaz bizim atasözümüz değil mi o zaman ben bu ruh hastalığını bütün türk ırkına yoramaz mıyım söylesenize ne olur kendimizi tatminden daha fazlası olsun filmler diziler şarkılar belki bir gün hayal taciri olurum evet bu sorunun cevabını henüz ne ben verebilirim ne de x bir kişi yine de bir gün hayaller öngörüler sahneler ve mizansenler bahşedebilirsem siz insanlara bunu sokaklarda görmek isterim ve bana sakın ruhsuz eylemlerle iç ferahlatmaktan başka bir işe yaramayan gösterilerle gelmeyin bana saf kaosla gelin pırıl pırıl bir manyaklıkla gelin ve söz veriyorum sabah yerleri süpürürüm ben işlerinize götürürüm sizi raporlarınızı arşivlere taşırım akşam yemeğinizi de pişiririm ama bana o saldırıyı verin o yangını verin lütfen bende acayip beklentiler yaratıyorsunuz çünkü ve biliyorum bunu yapıyorsunuz çünkü karşılığında parası neyse veriyorum hepimiz yapıyoruz bunu bu vaadi yerine getirmenizi istiyorum bana katılmanızı istiyorum bakın bütün acayipliklerime rağmen ortalama bir insanım bu demek oluyor ki benim düşündüklerimi siz de düşünüyorsunuz iyi kötü desteğinizi istiyorum canınızı değil ki kendimize zararı bilinçli verelim nasıl olsa bilinçsizce yeterince yaralıyoruz kendimizi onun yerine bu konuda bilinçlendirelim kendimizi hadi bana inanın ne olur bana inanın hatta bu sapkınlığa almanca bir de tanım yapar biri böylece muallakta da kalmayız tüketim toplumunun ana yemeğinden söz ediyorum size öngörülerden seraplardan heveslerden siz zannediyor musunuz ki havana denen şehir ya da roma veya tokyo reklamlarda gördüğünüz gibi yerler hayır insancıklar hayır ne kadar büyülü olurlarsa olsunlar ne kadar inanılmaz olurlarsa olsunlar size yutturulan o hayaller bütünü gibi değiller yalancılar yalanı en rahat fark edenlerdir ben bu konuda çok iyi bir yalancıyım yani arkadaşımın ricasını yerine getirmediğim zaman veya hocamın ödevini teslim etmediğim zaman rezalet bir yalancıyım ama yalanı bir fikir olarak insanlara sunmak konusunda doğal bir yeteneğim bü yüzden yalanı temel alan yüzlerce şeyi hayatımızın temellerinde görünce anlayabiliyorum ve sizden bu yalanların yerine geçici de olsa sırf sonuçlardan eğlenebilmek için gerçeği koymanızı istiyorum sonrası zaten darbukalar ve dans sonrası boyalar öpüşmeler çimenlere sırt üstü uzanmak köpeklerle oynamak sonrası çok güzel tükenebilen ama çok güzel şeyler o yüzden son kez söylüyorum lütfen hep beraber akıl sağlığımızı makinaya atalım yıkanınca kurutur ertesi gününe giyeriz tekrar

3 Şubat 2016 Çarşamba

Tavsiyeler

Hepinize birkaç tavsiyem var. Sizinle beraber ben de bu tavsiyeleri uygulayacağım, hatta bir kısmını şimdiden uyguluyorum ve faydalarını da görüyorum. En azından kaçınız tavsiyelerimi dinlerse. Hazırsanız başlıyorum;

1) Aynanın karşısına geçin ve kendinizle konuşun. Kendinizle bir diyalog kurun. Kendinizden iki kişi çıkartın ve o iki kişiyi konuşturun. Bu arada izleyin kendinizi. Duygularınızı yaşamaya çalışın, yüzünüzde görün nefreti de, şevkati de, sevgiyi de, öfkeyi de, kederi de, keyfi de. Kendinizi tanımak için bir de bunu deneyin. Yüzünüzü, sözlerinizi, kimliğinizi öğrenin.

2) Önyargılarınızdan birini seçin ve ona karşı durmaya, onunla yüzleşmeye, önyargınızla bütünleşmeye çalışın. Önyargınızın öteki tarafı hakkında fikir sahibi olun, onu anlamaya çalışın. Tabii mazallah (!) ama belki önyargınızı kırarsınız bu yolda.

3) Kendinizi yorun. Nasıl yapacağınız size kalmış, ama çalıştırın kendinizi, yorulun. Yorgunluk eğer bir amaca hizmet ederse mutlaka ödülü olan bir şey.

4) Bir yabancıyla konuşun, mümkünse vakit geçirin. Bırakın o yabancı tanıdık olsun, hayatınızdaki yeni kişi olsun. Öğreneceklerinize şaşırırsınız. Hayatınızı bambaşka bir yöne sürükleyecek, emin olun.

5) Zaman denen şey tamamen olumlu durum ve olaylarla dolu değil, bunu hepimiz biliyoruz. Olumsuzlukları yaşayın; bundan kastım olumsuz bir olay veya durumda bu olumsuzluğa dikkat kesilin. Size kazandıracağı şeyler var o olumsuzluğun.

6) Ömrünüz boyunca daima tutarlı kalmayacaksınız. Bu gerçekten rahatsız da olmayın, bu gerçeği değiştirmeye de çalışmayın. Tutarsızlık insan doğasının bir parçası.

Biraz fazla ümit dolu ve iyimser oldu olağan metinlerimin aksine, kendim de şaşırdım kendime. Zaten şu aralar kendimi fazlasıyla şaşırtıyorum. Tahminen bu mentin çıkış noktası da yaşayageldiğim şu şaşkınlık. Eğer beni bir yerlerde yakalarsanız tavsiyelerime uydunuz mu, uyduysanız etkisi ne oldu söyleyin bana, bilmek isterim.