29 Aralık 2020 Salı

Yine Nerede Yakaladım Seni?

 Merhaba.


Yine aynı hikaye, değil mi? Yine çok sıkıldın. Yine hiçbir şey tat vermiyor. Yine biraz olsun silkelenmek istiyorsun. Yine için için rahat hissetmek istiyorsun, yine raylar üstünde giden bir tren gibi olmak istiyorsun değil mi? Ama değilsin, kendini havada hissediyorsun. Toprağa kölecesine bağlısın ve havada durmaktan nefret ediyorsun.


Seni buraya getiren ne? Öfke mi? Korku mu? Endişe mi? Hüzün mü? Hayır; sen buraya ivmen kesilince geliyorsun. Bir şeyler senin düzenine uymayınca, savunma düzeneği olarak, hükmetmekte zorlanmadığın şeylere koşuyorsun. Zekan da ifadeye yatkın olduğu için, ne zaman hayatın olmaması gereken bir yerdeymiş gibi hissetsen yazmaya kaçıyorsun.


İşine de yarıyor aslında. Yoksa kendini dinleyeceğin, kendine kafa yoracağın yok. Senin merak duygunda ne sorun var? Bir şeye ilgi göstermek senin için çok nadir bir durum. Muhtemelen ilgili olduğun bir alanda bilgili olmanı bu sağlıyor. Merak değil, tutku değil, ilgi değil, hırs değil. Olayın nadirliği, merakının canlı olduğu o kısa zaman dilimlerinde hızla ilerlemene imkan yaratıyor. Hepsi bu.


Abartmayı da seviyorsun. Abartarak tüketiyorsun çünkü. Tüketince hafifliyorsun. Hafifleme hissini seviyorsun çünkü hemen hemen her şeyinle ağır bir adamsın. Zıtlıklarında seçiçisin; ağır olduğun için hafiflemeyi, yavaş olduğun için hızlanmayı seviyorsun. Ama içine kapanık olmak seni paylaşmaya itmiyor.


İlgi de aramıyorsun. İlgi aramamanın ardında, çocukluğundan beri hep boyun hakkında bir şeyler duyuyor olmaktan ileri gelebilir. Sesin hep yüksek olduğu için dikkat çekmemek, çekmekten daha cazip gelebilir. Kendi hakkında muğlak konuşmaktan yanasın, çünkü kendine dair emin oldukların, olmadıklarının yanında okyanusta bir damla.


Öfkeni yorgunluk besliyor. Dinlenmeyi sessizlikte bulmak istiyorsun. Belki ilerde dağlara çıkarsın. Ormanların içinde gezersin. Şu an uzaklık istiyorsun.


Kaçıyorsun. İyi, kaç. Nereye kadar kaçabilirsin ki? Aynı meşguliyetler, aynı gürültü, aynı sabahlar ve geceler seni beklemiyor mu sabırla? İnkar yıkılmaz, dipsiz bir mağara mı ki içinde yok olana kadar saklanasın? Dünya, başlangıç noktana dönemeyeceğin kadar büyük mü ki sonsuza kadar koşasın? Döneceksin. Yine kötüyle yüzleşeceksin. Asırlık ağaçları bile kökünden sökecek fırtınalar var, kendini yerden yüksekte yine bulacaksın. Gökte süzülürken ölmedin bugüne kadar, bugün de ölmeyeceksin. Ayakların yere değmeye yakın değil, ama sen havada kalmaya katlanmaya yakınsın. Bırak artık tutunmaya çalıştığın şu dalı. Süzül. Mecbursun, süzüleceksin.

23 Aralık 2020 Çarşamba

Huzurunda

Oda küçük, içinde neredeyse hiçbir şey yok; sadece üstü sedirli, kare oluşturan dört bank. Duvarlar tok, turuncuya çalan sarıyla boyanmış ve üstlerinde asılı hiçbir şey yok. Pencereler yok. İçeride yanan birkaç mum odayı mutlak karanlıktan uzakta tutar. Ben yüzüm kapıya dönük olacak şekilde, banklardan birinde otururum. Ellerim bitişik, dirseklerim dizlerimin üstünde, sırtım kambur ve gözlerim kapıda. Beklerim. Derken O girer içeri. Karşıma geçer. Oturmadan önce hoş geldin der. Hayır derim, hoş gelmedim, çünkü gelmedim. Önceden de buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım. Ben gittikten sonra da burada olacağım. İster kırlarda koşayım, ister yatakta yatayım, ister denizde yüzeyim; her zaman burada olacağım. Gülümser. O'na bakarım, uzundur ama yüzüne bakarım, yüzüne bakarım ama yüzünü göremem bir türlü. Tam karşıma oturur. Neden özledin diye sorar; her ne kadar herkes onu gizemli bilse de uygun gördüğü zamanlarda açıktır, usta işi bir ayna kadar berraktır. Seni gönülden arayanlara, sana samimiyetle ihtiyaç duyanlara iyi gelirsin derim. Biraz iyi hissetmeyi istedim derim. Benden medet umanlar umduklarını bulur, ama onlara hiç umduklarını verdiğimi gördün mü der. Vermezsin, takdim edersin. Almak alanın elindedir derim. Kafasını sallar bir yukarı bir aşağı. Peki neden bana geldin iyi hissetmek için, neden insanlar bana gelir iyi hissetmek için diye sorar. Senin hikmetinde, senin yüceliğinde sükunet vardır, huzur vardır, emniyet vardır derim. Ben yek pare sükunet, yek pare emniyet miyim? Değilsin, bizi yoran da sensin, bizi yoran da senin eserindir, ancak şifamız yine senin elindedir. Neden size sadece sükunet, sadece emniyet vermedim? Yaratında birlik olmaz; biri varsa, ötekisi de olacaktır. Şimdi ne yapacaksın? Dinlendim ve demlendim, derin bir nefes alıp yolumda yürüyeceğim. Kalkar. Ayaktayken bana bir kez daha bakar. O gider, ben kalırım ama ben de giderim. 

9 Aralık 2020 Çarşamba

Hangimiz Tükenmedik

sabahlar ölür akşamlar gelir ardından ama bugünler ölür yarınlar gelir ardından gözyaşları ve kahkahalar dans eder hayattan korkanlar ölür bir yolunu bulup ölümden korkanlar kaçamaz bir yolunu bulup ama bazıları vardır ki adını muaf tutmayı başarır ölümden insan hayata tutunacağı bir dal arar hırsında kederinde şehvetinde inancında tutunduğumuz dallar kaçındığımız sığınaklarımızdır öte yandan acıdan korkup şehvete sığınan kaç insan var bu dünyada şehvetten korkup inanca sığınan kaç kişi pişmanlıktan kaç kişi kaçtı şiddete ve ne kadarımız tiksinip açgözlülükten mütevazılığa koştuk çünkü özümüzden kaçamıyoruz bu yüzden öldürmek isteyenimiz öldürüyor ve ölmek isteyenimiz ölüyor bu yüzden çölde güller açtırabiliyoruz ve yağmurlarda ormanlar kurutabiliyoruz istediğimiz zaman dumanları ve aynaları kullanabiliyoruz ama çırılçıplak olduğumuzda ne yaptığımız bizim hakkımızda bir şeyler anlatıyor efsaneler tekrar tekrar anlatılır diye duydum bugün çünkü sonunu bilsek de bazen bu hikayeleri dinlemek isteriz tarihin tekerrür etmesine sebep olan da bizim bu ihtiyacımızdır bir an gelir medeniyetimiz paramparça olsun isteriz ki o medeniyeti daha temiz daha berrak daha taze olarak yeniden kuralım bu ikiliğe bu çapraz bağlantıya bugün yeniden tutunuyorum çünkü buna ihtiyacım var çünkü sıkılıyorum çünkü yoruldum ve bıktım ve daha güzel günler istiyorum bunu sen de istiyorsun mahallendeki bakkal da istiyor ilçenin belediye başkanı da istiyor hepimiz istiyoruz zaten sahip olamadıklarımızı arzulayan canlılarız hele bu kadar kısıtlanmışken en mahrum olduklarımızı istiyoruz yalnızlarımız sevgili istiyor arkadaş istiyor öksüzlerimiz aile istiyor yoksullarımız zenginlik istiyor zayıflarımız güç istiyor yaşlılarımız gelecek istiyor insanı insan yapan zekasıdır ama insanı canlı yapan duygularıdır ve duygularımız darmadağın anlayabiliyoruz bizdeki kalp birbirimizde var bu sayede taşıyabiliyoruz karanlığın içinde bir küre ışık taşıyan bir ses tonu bu çünkü o ışık o umut bizi yarına taşıyor kendimi o ışığa bakmaya zorluyorum aslında bunu yazarak umutsuz durumlar yoktur umutsuz insanlar vardır ben hayatımın hiç bir zaman umudumu yitirmedim demiştir Mustafa Kemal Atatürk ve o cümleye sığınıyorum dört duvar arasında işe boğulmuş ve biraz olsun bağımsızlığa n-muhtaç yaşıyorum bu vaziyetin yarattığı duygusal fırtınada bir yön bulmaya çalışıyorum hepimiz öyle ya da böyle şu zor zamanlarda bir şeylerle mücadele ediyoruz ve yenilmek kolay bugüne özel bir şey değil bu dediğim yenilmek her zaman kolay ama yenilemeyiz bugünlere yenilemeyiz bir gün gelecek yenilmek kaçınılmaz olacak ama o gün bugün değil bir gün gelecek yenileceğiz ve bir sonraki savaşa hazırlanmak için geri çekileceğiz ama bu savaşın cephesinden kaçamayız o yüzden başlangıç ya da değil mücadeleye devam ben yarın sabaha çekiliyorum yeni bir günün getireceklerine sığınıyorum sizler de nasılı size kalsın ama yarın için bir yol bulun hoşçakalın

6 Aralık 2020 Pazar

Fikirlerim Şiirler Olur

Ölümün bir yüzü olmalı
Varlıktan yokluğa geçerken
Öylesine zor bir anda
Seni her ne oraya taşıyorsa
Suratına bakabilecek kadar cesareti olmalı
O yüzden
Ölümün bir yüzü olmalı

----

Lacivert bir içki akıyor
Gümüşün içinden çıkıyor
Siyahın önünden geçe geçe
Lacivert bir içki akıyor
Mermere dökülüyor
Çünkü bazen
Olması gereken tek şey
Estetiktir
Bu yüzden güzel insanlara tapınır
Yüzlerce fotoğraf çeker
Ve tropikal adalara gitmeyi hayal ederiz
Çünkü bazen
Olması gereken tek şey
Estetiktir
Estetikle mutluluğu
İkame edilebilir sanırız

----

Uyanmak zorsa
Fazla bir dert değildir
Belki tembelsin
Belki yorgun
En kötü bunalımdasın
Şakası yok ama çözümü var

Uyumak zorsa
Biraz daha derttir
Belki gerginsin
Belki eylemsiz
Belki korkuların var
Belki de öfkelisin
Ama insan bedeni zamandan kudretli olmadığı için
Er geç yenilirsin

Hem uyumak hem uyanmak zorsa
En derdi odur
Kaç tane sıkıntın var kim bilir
Zamanın sana ördüğü kafes ne kadar dardır kim bilir
Yaşamak seni ne kadar dövüyor
Kim bilir

----

Kim olduğumu açıklayayım
Adım Ali, çalışıyorum
Saçmanın içinde biraz olsun düzen
Kaosun içinde biraz olsun huzur
Kötünün toprağında açan bir tutam çiçek için
Çalışıyorum

Ne olduğumu açıklayayım
Gencim, emek çağımdayım
Yoksulum ve yorgunum
Beni yiyorlar, kemiklerimi sıyırıyorlar
Posamı çöpe atacaklar

Ne olduğunu açıklayayım
Seksen üç milyonu taşıyan bir kamyon var
Kamyon şöförü on sekiz yıldır araba kullanıyor
Arkadan maşallah diye bağırıyorlar
Helal olsun diye bağırıyorlar
Ama on sekiz yılda makina olsa bozulur
Yolda bir yerde yokuştan aşağı direksiyonu kırdı şöför
Frene basmaya kalktıkça fren tutmuyor
Yolun sonu duvar
Seksen üç milyon
Duvara vurmaya gidiyor

----

Karar almak kolay ve zor
Eylemek geçmek kolay ve zor
Hayat almak kolay ve zor
Hayat vermek bana kolay ama kimimize zor
Ezmek kolay ve ezilmek kolay
Ama ezmemek zor
Bugünü yaşamak kimine kolay
Ama yarını görmek herkese zor
Hata yapmak çok kolay
Doğru yapmak bazen kolay
Hata düzeltmek çoğu zaman zor
Unutmak kolay
Hatırlamak daha zor
Kimine kendisi olmak bile zor
Pes etmek en kolay
İnat etmek en zor

----

Ara sıra uzaklaşmak geliyor içimden
Oturduğum yerden ayrılmak aranızdan
Durduğum yerden görülmemek ve görmemek
Bazen geçiyor fırsat elime
Ve bazen kullanabiliyorum bu fırsatları
Bir uyuyup uyanma süresi kadar
Biraz gidip biraz geliyorum
Sonrasında aynı günler aynı işler
Haydi geçmiş olsun

----

Bazen manyak olmayı hak ediyoruz

----

Hayatta aradığımız insanlar
Yanlızlık ve beraberliğin aynı anda ve aynı biçimde
Anlamını kaybettiği insanlar olmalı
Ben buna inanıyorum

27 Kasım 2020 Cuma

Şehrin en eski sokaklarında
Toz kaldırsa adımlarım
İkindi sıcağı koksa gökyüzü
Bir amaç
Bir sonuç için değil
Biraz olsun akıntıya kapılabilmek için istiyorum

Çıkabilsem semaya
Elimi uzatıp bir yıldıza tutunsam
Çekse beni yanına
Gökyüzünün uzaklarını seyreylesem

Odamın tavanı yordu beni
Masamın ahşabı
Mutfağımın ocağı tüketti artık
Tenim rüzgar
Sakalım yağmur
Ayaklarım sızı arıyor

Sokak çalgıcılarının müziği
Anısı dayanıyor kulaklarıma
Sanki dışarısı yaşıyor
Ama bu bir gündüz düşü

Betonla örtünmeyi ben istemedim
Bu korkunun
Bu şüphenin yaradanı ben değilim
Bir kutuptan diğer kutba
Her kara parçasında mağdurlar varken
Sizden gayrı değilim
Ölür gibi yaşıyoruz
Ölür gibi yaşıyoruz çünkü
Tutunulacak kadar sağlam
Tek dal bu

25 Eylül 2020 Cuma

Ceddin Deden Neslin Baban

yazmak istiyorum motivasyonum bundan ibaret yazmak istiyorum çünkü biraz olsun dışavurmak istiyorum o kadar sıkıcı bir hal aldı ki kısıtlar içinde yaşamak yirmi birinci yüzyılın krizleri ve sancıları içinde bize biraz olsun nefes aldıracak bir şeyler arıyoruz ama işte sürdürülebilir hiç biri çünkü asırda bir denk gelen salgınlar bile bizi bulurken ne yapabiliriz ki eğer doğal halimiz yorgunluksa bıkkınlıksa kayıtsızlık ve öfkeyse mutluluğa nasıl yer ayırabiliriz ki hayatın bize biçtiği ortanca çocuk rolünden nasıl sıyrılabiliriz ki ağabeylerimiz ablalarımız her şeyden kaçmışken anne ve babalarımızın günahlarını nasıl sırtlanabiliriz ki ve artık küçük kardeşlerimiz var akıllı ama garip küçük kardeşler ve ev halkı bize bakıyor bizim bir şeyler yapmamızı bekliyor ve çabalıyoruz da ama işte her şey bize karşı sanki bu da bizleri yürümüş olmak için yürümeye itiyor savaşmış olmak için savaşmaya çünkü o sorumluluğu üstlenmek durumundayız ve üstlendik de bu ihtiyacın bilincindeyiz ama bu bizden bütün hevesimizi heyecanımızı azmimizi aldı götürdü ve yer gök çöp dolu bir yığın çöp bu çöpün içinde debeleniyor herkes ve bazılarımız inanamıyorum ama memnun çöpün altında kalmaktan çöp sevenler var inanamıyorum bu büyük dünyanın her bir yanı farklı bir ateşle yanıyor bir yangın sönse başka bir yangın yanıyor merak ediyorum biz evlatlarımıza ve torunlarımıza nasıl bir cehennem bırakacağız biz nasıl canavarlar yaratacağız zamanımız geliyor çünkü ve demin de dediğim gibi bu rolden şimdiden bıktık ve gönülsüz yapılan işin zararı bakalım ne kadar kabarık bir fatura olacak bağımsızlık ve aidiyet dengesinde ağırlık aidiyetten yana basıyor bir süredir ben bunu istemiyorum ben daha fazla bağımsızlık istiyorum aileden bağımsızlık meslekten bağımsızlık arkadaşlardan angaryalardan kurallardan zamanın ruhundan bağımsızlık istiyorum eski hayatıma yaklaşmak istiyorum çünkü artık zamanı da geldi olağan koşullarda şu an doğru miktarda özgürlüğüme sahip olmalıydım ama değilim düzenimi kurabilecek durumda olmalıydım ama kuramıyorum bunun için suçlayacağım çok kişi var çok olay var çok durum var ama dediğim gibi bıkkınım küskünüm müslüm gürses kadar küskünüm bana bir tabure biraz da sessizlik verin o kadar çok şeyden bıktım ki pekala üstünüze de alınabilirsiniz

6 Ağustos 2020 Perşembe

Uzak Ara, Sebepsizlik - Sonuçsuzluk Sarmalı, Çıkış ve Deneme

Çıt yok.



Bugün bir şeyler söylemeye sebebim de yok. Hiç bir gelişme yok. Tamamen sessizlik içinde oturabilirim. Eylemsizlik içinde kalabilirim. Esen rüzgarın sesi bile çıkmaz. Ama işte bir harekete, bir etkiye ihtiyacım var. Çünkü her şey yıkılıyor, paramparça oluyor ve biz buna evimizde oturarak şahit oluyoruz. Katıksız, safkan bir edilgenlikle karşılık veriyoruz.

Sosyoekonomik bir yorumda bulunmak niyetinde değildim aslında. Ama kafamı kaldırıp da evimin önündeki küçük parkı görmek bile bana kıyameti, kaybı, sorunları hatırlatıyor, evimin içine bakmaksa salgını, yalıtımı, yalnızlığı ve edilgenliği. Bütün bunlar yorulamıyorum, meşgul olamıyorum diye oluyor.





Bir yerlerden canlanmam lazım.





Sıkıntıdan deniyorum. Bu sefer de böyle olsun. Kısacası evimin içine yine çöp atıyorum. Kendimizi bir yere kadar oyalayabiliyoruz.




Gün kendi içinde bitmek bilmezken hayatı bir gün sonrasına geçmek için yaşayamıyorsun. Tüketme alışkanlığı olunca yavaşlamak zor geliyor. Zekasına güvenen biri zekasıyla bir sorunu çözemezse için için kırılmaya başlar. Sadece zeki insanların sorunu değildir bu. Her insan, güçlü olduğu yönde hezimete uğrayınca aynı korkuya kapılır. Ve bugünlerde mağlubiyet yeryüzündeki en yaygın varlık.

Ama yukarıda Allah var, yanlış kararlar almak konusunda çok başarılıyız. Gerçi kim ne yapsın böyle başarıyı.







Her şeyin tadı kaçtı.



Kes.

31 Temmuz 2020 Cuma

Bayram Duası

Tanrım,

Senin yüce kayıtsızlığının gözünde ne kadar anlamsız gözüktüğümüzü bir tek sen biliyorsun. Neden sana seslenmek aklıma geldi bilmiyorum; belki korku, belki uykusuzluk, belki de saçma sapan bir sebep. Bir şeyden kaçtığını zannederken aslında kaçamadığını fark etmenin rahatsızlığı ve öfkesi var üzerimde. Ve biz insanlar kendi kendimize öğrettik ki; eğer bir sorun için bütün çözüm denemelerimiz başarısız olursa, çalacağımız son kapı seninki. Kendi kendimize öğretmek diyorum, zira kimsenin, sen dahil kimsenin her dara düştüğünde eteğini çekiştirip ağlamaya gelen birileriyle uğraşmak istediğini düşünmüyorum; her şeye muktedir ya da değil.

Bir nevi yüzsüzlük bu; şükran duymamız gereken yüce bir varlık var ama biz sürekli bencilce talep ediyoruz. Yani kabul, geri vermek için, ilişkiyi çift taraflı tutmak için ibadetler ve ahlak var, ama ezici çoğunluğumuz bunu o kadar beceriksizce veya sahte yapıyor ki yapmasak daha iyi gibi geliyor.

Kusura bakma, çok sorguluyorum, çok kurcalıyorum ama irdelemek ve karıştırmak ne zaman boşluğa düşsem kendi kendime ettiğim kötülüğüm benim. Bu metnin biraz aşağısına bakacak olursan zaten boşluğa düştüğümde doğurduğum sorguların nüfus kayıtlarını görebilirsin. Ve yanlış anlama, hiç yardımcı olmuyorsun demiyorum. Desteğini çok gördüm ve minnettarım.

Canım sıkkın. Belki sana dönersem bu can sıkıntısını hafifletirim diye düşündüm. Devasa bir cisme bakarsa insan, bazen o cismin küçücük bir noktasında aradığını bulabiliyor. Bunu bildiğim için senin her yerdeki varlığına bakıyorum şu an, belki bir küçük nokta bana bu can sıkıntısını dağıtacak bir şey verir.

Sadece bir çözüm bulmaya çalışıyorum. Saygısızlık ya da küfür gibi bir amacım yok. Keyfimin olmadığı bir noktada hislerimi harcamak istedim ve aklıma sen geldin. Dinlediğin için teşekkür ederim. Bir küçük nokta gösterir misin, gösterirsen ne zaman gösterirsin bilmiyorum, ama göstermesen de dert değil. Bizi her can sıkıntısına devrilecek kadar zavallı yaratmadın. 

3 Haziran 2020 Çarşamba

Belkiler Ve Tercihler

tanrılarımız var çünkü korkuyoruz şiddet uyguluyoruz çünkü şiddet doğamızın bir parçası ve evet şiddet doğamızın bir parçası çünkü korkuyoruz sen ben ahmet mehmet valiler başkanlar papazlar krallar yargıçlar ve polisler bizim bir değerimiz yok bir şekilde doğduk bir gün öleceğiz bizi hatırlayanlar olacak ama ne kadar derin iz bırakırsak bırakalım zemin kumdan o yüzden bir gün gelecek o izden geriye hiçbir şey kalmayacak ama yarın ama bin yıl sonra o yüzden amaç ve anlam dediğimiz şeyler sadece kendimiz için olmalı sadece son nefesini rahat verebilmen için olmalı bu farkındalığa varıp da sosyal normlardan kendini tamamen koparmak mümkün ama kopmayanların o son nefesini verdiği anda yaktığı canların veya verdiği hasarların vicdan azabı yüreğine sızmaması isteği onları sosyal normlara tutuyor haklıyım veya haksızım önemli değil zaten anlatmaya çalıştığım şey de bu sökülüyoruz adım adım ama bir kıymeti yok çünkü bir gün gelecek ve bugünün son aylardaki sökülmelerin hiçbir önemi kalmayacak iki bin on üç artık sadece orada olanların ve hatırlayanların kendini tatmin etmek istediği zaman kullandığı bir replik sırf avrupada bin dokuz yüz kırklarda belirli bir grup insandan altı milyon kişi öldü ve onların ölümüne yol açan fikir ve inanç dünyaya hiçbir katkı sağlamadı ama o fikir ve inanç bugün bile yaşamaya devam ediyor hala ne baktın lan mantığında kavgalar ediyoruz öfke duyuyoruz çünkü yetersiziz güçsüzüz önemsiziz hırs duyuyoruz çünkü yetersiziz güçsüzüz önemsiziz sarayların bankaların polislerin bile olsa bir gün hepsi ama istisnasız hepsi kaçacak elinden çünkü yetersiziz güçsüzüz önemsiziz sadece sen değil ben de ahmet de mehmet de valiler başkanlar papazlar krallar yargıçlar ve polisler de eline bir takım kartlar dağıtılmış ve oynayacaksın bu kadar basit var olmak hepimizin önünde boş bir tuval ve elimizde olan boyalara göre resim çiziyoruz eğer resim çizmekten hiç ama hiç anlamıyorsan vah vah var oluşun hiç de sikinde değil haberin olsun kanunlarımız var çünkü biraz olsun rahatlık arıyoruz sınırlarımız var çünkü rastgele dağılan bir bütünden herhangi bir parçasın hayata geldiğini biliyoruz ama öldükten sonra ne olacak bilmiyoruz sen bu hayata bunu okuyabilen bir insan olarak geldiysen bu tamamen şans belki bir at ya da lale ya da yunus olarak gelecektin hayata belki bir bakteri olacaktın ama bir insansın ve bunu okuyorsun bunu okumayı seçiyorsun benim bunu yazmayı seçtiğim gibi belki mayan ve onun yoğurulmasının da etkisiyle bu okuduklarını ufuk açıcı buluyorsun belki de saçmalık olarak görüyorsun ama her halikarda bir şeyler seçiyorsun insan olarak yapabileceğin en fazla şey bu hakkın elinden alınana kadar seçmek de seçmek seçim üstüne seçim yapmak geri dönmeye olan hevesim yüzünden bunu çok düşündüm ama başa saramıyorsun ulan daha yaşadığın boyuttan emin olamıyorsun belki de oturduğun yerde başka bir boyutta başka bir canlı var belki de içtiğin çayın içinde bambaşka bir dünya var ama bilmiyorsun bilimimiz var biraz olsun anlayabilmek için ama o da canlı bir şey o da değişiyor onda da kesinlik yok kimi insan var bu fikirler bütünlüğünü anladığı kadarıyla bir karar alıyor ve maneviyata sığınıyor maneviyatımız var çünkü biraz olsun rahatlığa ihtiyacımız var mesela ben tekdüzeliğe sığınıyorum masa başı çalışmaya film izlemeye çay demlemeye benzin almaya arkadaşlarımla boş şeyler hakkında konuşmaya sığınıyorum çünkü o tuvale bir şeyler çizmem lazım öyle bir ihtiyaç hissediyorum ve tuvalimin yırtılması kaçınılmaz olduğu için ne çizdiğime fazla dikkat etmiyorum bu da benim tercihim bazı insan var o tuvale gelmiş geçmiş en güzel evi çizmeyi hedef seçiyor kendine ya da bazısı var o tuvali baştan aşağı tek bir renkle boyuyor gibi gibi bakış açım zorla değişince bir kıvılcımın çakması kalabalığı yakmaya ve arındırdıklarımla yola devam etmeye yetti tercihimiz var çünkü sahip olduğun her şeyi arındırdığında hepsinden bir tek tercihler çıkıyor

26 Mayıs 2020 Salı

Sosyoekonomik Fikirlerim

İlginç bir yönde ilerliyoruz.

Kapsamlı bir iddia bu söylediğim. Bireysel olarak, toplumsal olarak, iktisadi olarak, siyasi olarak, sosyokültürel olarak, zart olarak zurt olarak ilginç bir yönde ilerliyoruz. Gecenin bir köründe tinercinin biri tarafından soyulmuş gibi bir haldeyiz zaten dünya olarak; öyle bir şaşkınlık, öyle bir ne yapacağını bilememezlik. Dolayısıyla ne yapacağımızı bilmiyoruz ve dolayısıyla saçmalıyoruz. Yarın geçmeyecek bu kriz halimiz, bu yüzden bir süre daha böyle karambole yaşamaya devam edeceğiz.

BUGÜNÜ VE YARINI (ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA, AY VEYA YIL DEĞİL HAKİKATEN YARINI) KURTARMAMIZ GEREKİYOR zihniyetindeyiz. Mecburen bu zihniyetteyiz. Ama bugünlerin acısı uzun vadede çıkacak. Belki iktisaden değil ama sosyolojik olarak ve hatta psikolojik olarak.

Bu arada, ben kahin değilim. Mutlak doğruyu iddia etmiyorum. Zekama güvenerek bir takım iddialarda bulunuyorum. Haksız çıkabilirim. Beni tanıyanlar iyi bilir, iddialı, kendimden çok emin konuştuğum zamanlar sıklıkla haksız çıkarım.

Yazılarımın mazisine bakanlar, bir sarkaç gibi hareket ettiğimi görür. Bir dönem toplumsal, bir dönem bireysel konuşurum. Bir temelim olmakla beraber, sıkı sıkıya sarıldığım bir görüşüm yoktur. Şimdiki halim, bunu planlamamakla beraber, daha toplumsal bir görüşte duruyor. Ve bu toplumsal bakış açısıyla, dilimin ucunda şu sözler birikiyor; düşüyoruz. Aşağıya düştükçe düşüyoruz. Düşüyoruz diye Türk halkından, Türkiye devletinden söz ediyorum. Tüm dünya adına ilginç bir yönde ilerliyoruz dedim az önce, daha da fazlasını söyleyemem. Benim baktığım yerden; yanlış adımlarla, saçma inatlarla, hayal satışıyla, gerçeklikten uzaklaşmayla kötüye doğru ısrarla ilerliyoruz. Biz, Türkler, yanlış adımlarla daha sorunlu bir geleceğe ilerliyoruz. Ama bu benim görüşüm. Ciğerlerinizi doldura doldura HAASSİKTİR LAN diyebilirsiniz, hakkınızdır. Hakkınızdır derken, fikir özgürlüğünüzdür.

Şu an toplumsal olayları ve gelişmeleri ciddi anlamda önemsiyorum; zira bu salgın sorunu bizim, hepimizin geleceğini çok ciddi anlamda etkiliyor. İki aydan biraz daha uzun süredir evimizdeyiz; ancak bu sürecin faturası iki ayın çok ötesinde. Mesela; bu salgın sebebiyle donakalan ekonomik eylemlerin geri dönüşü; hem vakit alacak hem de kayıplarımızı karşılamaya yetmeyecek. Somut bir örnekle açıklayayım; yaşıtım, akranım kardeşlerim; şu an çalıştığımız işlerde aldığımız maaşlarımızla bağımsız bir hayat süremiyoruz ya, otuzlarımıza geldiğimizde de bağımsız bir hayat süremeyeceğiz. Neden; çünkü yöneticilerimiz yanlış adım üstüne yanlış adım atıyorlar.

Tekrar edeyim; bunlar benim kişisel fikir ve tahminlerim. Üç sene sonra; NE DİYORDUN YARRAĞAM SEN diye karşıma çıkabilirsiniz. Bir cihan fatihi olmuş Türkiye'nin vatandaşları olabiliriz. O kadarını ben bilemem. Ben şimdiyi yorumluyorum. İnşallah hatalı çıkarım.

12 Nisan 2020 Pazar

Salgın Zorlukları

Tarihe geçecek zamanlardan geçiyoruz. Uzaktan bakınca etkileyici gelebilir, çünkü sizinle asla alakası olmayacak insanlar bile sizin eylemlerinizi bilecek ise ortada etki vardır. Ancak bu örnekte şöyle bir sorun var; öyle bir tehdit ile yüz yüzeyiz ki bu tehdide karşı irademizin hiçbir hükmü yok. Ortada yeneceğimiz bir düşman yok, sadece etrafından dolanacak yolu bulmaya çalıştığımız bir engel var. İnsanlar olarak bu evrende ne kadar ufak bir yerimiz olduğunu söylemek kolay, bu gerçekle yüzleşmek ise bir o kadar zor.

Öyle günlerden geçiyoruz ki, dışarıdaki havayı doğrudan ciğerlerimize dolduramıyoruz. Doğru olan ile yapmayı istediğimiz eylemler arasında çok kalın bir çizgi var ve insanlığın çoğunluğu (ki bu çoğunluk içinde ben de varım) bu çizgiyi geçmemekte çok ama çok zorlanıyor. Çünkü ortada şöyle bir sorun var; insanlar olarak hür irade ve zekaya bir arada sahip olan Dünya üzerindeki tek canlı türüyüz. Zeka derken, yeryüzü üzerinde en çok etkiye sahip olan zekadan bahsediyorum, yoksa bizden başka zeki hayvanlar da var. Konuya döneyim; hem hayatımızı şekillendirecek zekaya sahip olan hem de etrafımızı şekillendirmeyi şiddetle arzulayan canlılar olarak; çaresizce kudretimizi sakınmak, bizim türümüz için ağır bir tercih. Şimdiye kadar bir yolunu bularak ilerledik; ancak kendi kısıtlamalarımıza isyan edeceğimiz bir gün olacak ve o gün çok da uzakta değil.

Bu ikilemin en korkuç tarafı bu yüzleşme anı; doğru olan ile istediğimizin kavgası. Çünkü hepimiz sevdiklerimizi görmeyi, sevdiklerimize dokunmayı, hayatımızın dizginlerini tutmayı, alışkanlıklarımızı sürdürmeyi istiyoruz ancak artık bütün bunların bir bedeli var; bu bedeli ödeyeceğimiz kesin değil ancak bu bedelin ağır olduğu kesin. Bütün kavgayı da bu dengesizlik çıkarıyor. Acı çekiyoruz, bu acıyı boş yere çekmiyoruz ama bir yere kadar acı çekebiliyoruz. Bu acıyı nereye kadar taşıyabileceğiz; bütün sorun bu.

Hayatım boyunca başkalarıyla iyi anlaşan biri oldum, ancak istemediğim bir şeyle yüzleştiğimde onu yıkma veya ondan çekip gitme hakkına sahiptim hep. Kendi adıma, ilk defa, böyle bir lükse sahip değilim (lüks kelimesini kasten seçtim). Bu çaresizlikle ilk defa yüzleşen biri olarak; bu acı gerçekle idare eder bir süre baş edebildim. İlk defa bugün direncim kırıldı. İlk defa bugün, taşıdığım ağırlıktan dizlerim titredi. Umarım bu itiraf, bu kişisel telkin yarın ve sonraki günlerde beni kuvvetli tutmaya yardımcı olur. Ama emin değilim. Şu an irademe pek de güvenmiyorum. Hakkımda hayırlısı. Hepimizin hakkında hayırlısı.

Bu arada, ikilemimi anlattım size, ancak, bir gerçek var ki o da şu; evde kalmalıyız. Hem kendimiz hem sevdiklerimiz hem de çevremiz için evde kalmalıyız. Beni okuyan kaç kişi var bilmiyorum, beni okuyup da durumun ciddiyetine göre hareket etmeyen kaç kişi var hiç bilmiyorum; ama bu mesajın tekrar edilmesinde fayda var. Evde kalın. Herkesin iyiliği için, evde kalın.